Necip Fazıl Kısakürek ya da Ahmet Necip (26 Mayıs 1904,İstanbul - 25 Mayıs 1983, İstanbul), Cumhuriyet Döneminde şiir, hikaye, tiyatro, roman, eleştiri, deneme, hatıra ve inceleme türünde eserler kaleme almış, Üstat ve Kaldırımlar Şairi olarak anılan, eserlerinin sayısı 120’yi geçen Türk şair, İslamcı ideolog, düşünür, tiyatro, roman ve hikaye yazarıdır.
1904 yılında İstanbul’da soyu Dulkadiroğlularına bağlı Kısakürekler’e dayanan büyük babası Mehmed Hilmi Efendi’nin konağında dünyaya gelmiştir. Doğum tarihi hakkında farklı görüşler mevcuttur. Necip Fazıl Kısakürek'in babası Abdülbâki Fâzıl Bey, annesi ise Mediha Hanım’dır. Kız kardeşinin adı ise Sema'dır ve henüz 5 yaşında iken vefat etmiştir.
Necip Fazıl Kısakürek, yaşadığı dönemde yazdıkları ve yaptıkları ile hem döneminde hem de daha sonra birçok kişiyi etkilemiş birisidir. Hayatını Abdülhakim Arvâsî ile tanışmadan öncesi ve sonrası olarak ikiye ayırabileceğimiz Necip Fazıl Kısakürek, yaşadığı bohem hayatı bırakmış, kendisini İslam dinini anlamaya ve anlatmaya adamıştır. 1983 yılında Erenköy’deki evinde vefat eden şair Necip Fazıl Kısakürek, kalabalık bir cenaze töreni ile defnedilmiştir.
Necip Fazıl Kısakürek’in 122 adet eseri aşağıda listelenmiştir.
Necip Fazıl Kısakürek'in bilinen ilk eseri 1925 yılında yayımlanan "Örümcek Ağı" isimli şiir kitabıdır.
Necip Fazıl Kısakürek’in 120’den fazla eseri vardır.
Necip Fazıl Kısakürek’in 7 adet şiir kitabı aşağıda listelenmiştir.
Necip Fazıl Kısakürek’in en önemli şiirlerinden beş tanesi aşağıda verilmiştir.
KALDIRIMLAR
1
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.
İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.
Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!
Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.
Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi...
SAKARYA TÜRKÜSÜ
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!..
Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.
Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya; sâf çocuğu, mâsum Anadolu’nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!
BEKLENEN
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar?
ZİNDANDAN MEHMED’E MEKTUP
Zindan iki hece, Mehmed’im lâfta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta…
Halimi düşünüp yanma Mehmed’im!
Kavuşmak mı?.. Belki… Daha ölmedim!
Avlu… Bir uzun yol… Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yol da tutuktur hapse düşeli…
Git ve gel… Yüz adım… Bin yıllık konak.
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!
Bir âlem ki, gökler boru içinde!
Akıl, olmazların zoru içinde.
Üstüste sorular soru içinde:
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?
Bir idamlık Ali vardı, asıldı;
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil…
Müdür Bey dert dinler, bugün “maruzât”!
Çatık kaş… Hükûmet dedikleri zat…
Beni Allah tutmuş, kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem…
Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem!
Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;
Sayı var, maltada hızaya dizil!
Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et.
Somurtmuş ki bıçak, nâra ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat…
Yalnız seccademin yününde şefkat;
Beni kimsecikler okşamaz mâdem;
Öp beni alnımdan, sen öp seccadem!
Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan.
Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, duman duman erisin!
Peykeler, duvara mıhlı peykeler;
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler…
Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!
Kanla dolu sünger… Beynimi içtin!
Sükût… Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez dünyadan nazar.
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?
Ses demir, su demir ve ekmek demir…
İstersen demirde muhali kemir,
Ne gelir ki elden, kader bu, emir…
Garip pencerecik, küçük, daracık;
Dünyaya kapalı, Allaha açık.
Dua, dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış…
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu;
İplik ki, incecik, örer boşluğu.
Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş;
Karanlığında nur, yeniden doğuş…
Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!
Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
ÇİLE
Gâiblerden bir ses geldi: Bu adam,
Gezdirsin boşluğu ense kökünde!
Ve uçtu tepemden birdenbire dam;
Gök devrildi, künde üstüne künde...
Pencereye koştum: Kızıl kıyamet!
Dediklerin çıktı, ihtiyar bacı!
Sonsuzluk, elinde bir mavi tülbent,
Ok çekti yukardan, üstüme avcı.
Ateşten zehrini tattım bu okun.
Bir anda kül etti can elmasımı.
Sanki burnum, değdi burnuna "yok"un,
Kustum, öz ağzımdan kafatasımı.
Bir bardak su gibi çalkandı dünya;
Söndü istikamet, yıkıldı boşluk.
Al sana hakikat, al sana rüya!
İşte akıllılık, işte sarhoşluk!
Ensemin örsünde bir demir balyoz,
Kapandım yatağa son çare diye.
Bir kanlı şafakta, bana çil horoz,
Yepyeni bir dünya etti hediye.
Bu nasıl bir dünya hikâyesi zor;
Mekânı bir satıh, zamanı vehim.
Bütün bir kâinat muşamba dekor,
Bütün bir insanlık yalana teslim.
Nesin sen, hakikat olsan da çekil!
Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam!
Otursun yerine bende her şekil;
Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam!
Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın,
Benliğim bir kazan ve aklım kepçe.
Deliler köyünden bir menzil aşkın,
Her fikir içimde bir çift kelepçe.
…
Açıl susam açıl! Açıldı kapı;
Atlas sedirinde mâverâ dede.
Yandı sırça saray, ilâhî yapı,
Binbir âvizeyle uçsuz maddede.
Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik;
Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur.
İçiçe mimarî, içiçe benlik;
Bildim seni ey Rab, bilinmez meşhur!
…
Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!
Heybem hayat dolu, deste ve yumak.
Sen, bütün dalların birleştiği kök;
Biricik meselem, Sonsuza varmak...
Necip Fazıl Kısakürek’in 7 adet şiir kitabı vardır.
Necip Fazıl Kısakürek’in en ünlü şiiri “Kaldırımlar” isimli şiirdir.
Necip Fazıl Kısakürek'in bilinen ilk şiiri 1 Temmuz 1923 yılında Yeni Mecmua’da yayımlanan “Kitâbe” başlıklı şiirdir.
Necip Fazıl Kısakürek, Cumhuriyet’in ilk yıllarında hece vezniyle şiirler yazmış, eserlerinde estetik kaygı gözetmiş ve metafizik-psikolojik derinlikli şiirler kaleme almıştır. İçerik bakımından mistik ve metafizik eğilimler gösteren şiiri vehim ve sayıklamalar içermektedir. Necip Fazıl Kısakürek'in şiirleri şairin yaşadığı değişimlerden etkilenmiştir. Abdülhakim Arvâsî ile tanıştıktan sonra şiirlerinde dinî-mistik görüş hakim olmuştur. Necip Fazıl Kısakürek'in şiirlerinde hakim olan temalar: Korku, ölüm, dâüssıla, ukde, tecrit, Allah, insan, din, mekân, tabiat, kadın, yalnızlık ve hafakandır.
Necip Fazıl Kısakürek'in şiirlerinde eşya dış görünüşüyle algılandığı gibi değildir. Eşya insanın iç dünyasıyla ilişkilidir. Şiiri “üstün idrak sahibi” ve “ilâhî emanetin temsilcisi” olarak tarif eden Necip Fazıl Kısakürek, kabul ettiği bütün şiirlerini "Çile" isimli kitabında bir araya getirmiş ve şiir anlayışı hakkında yazmış olduğu poetikayı da bu kitabın içerisine eklemiştir.
Necip Fazıl Kısakürek'in şiirleri mistisizm türündedir. Mistisizm, kutsal bir varlık ile kişisel bir bağ kurma arayışıdır. Gizemcilik olarak da adlandırılmaktadır. Bu türde şiirler yazmış bazı isimler aşağıda listelenmiştir.
Necip Fazıl Kısakürek, dini değerleri ön plana çıkaran bir şiir anlayışına sahiptir. Necip Fazıl Kısakürek'in ilk dönem şiirlerinde dini temalar görünmese de Nakşibendî şeyhi Abdülhakim Arvâsî ile tanıştıktan sonra sanat anlayışına dinî-mistik görüş hakim olmuştur. Necip Fazıl Kısakürek, eserlerinde dinî ve tasavvufî meselelere eğilmiş, metafizik endişeleri dinî bir dille tartışmıştır.
Necip Fazıl Kısakürek, şiirlerinde hece ölçüsünü kullanmıştır.
Necip Fazıl Kısakürek, şiirlerinde birçok kafiye çeşidini kullanmıştır. Tek bir kafiye çeşidi ile sınırlı kalmamıştır.
Necip Fazıl Kısakürek’in şiirlerini yayımladığı çeşitli dergi ve gazeteler aşağıda listelenmiştir.
Necip Fazıl Kısakürek, Cumhuriyet Dönemi yazarıdır.
Necip Fazıl Kısakürek “sanat sanat içindir” anlayışını benimsemiştir.
Necip Fazıl Kısakürek, Büyük Doğu Hareketinden etkilenmiştir. Büyük Doğu, Necip Fazıl Kısakürek tarafından ortaya koyulan İslamcı ideolojidir. Necip Fazıl Kısakürek, Büyük Doğu'yu "İdeolocya Örgüsü" isimli eserinde açıklamıştır. Necip Fazıl Kısakürek tarafından dokuz esasa dayandırılan Büyük Doğu'nun esasları aşağıda listelenmiştir.
Necip Fazıl Kısakürek’in etkilendiği isimler aşağıda listelenmiştir.
Necip Fazıl Kısakürek’in etkilediği isimler aşağıda listelenmiştir.
Necip Fazıl Kısakürek, Behçet Necatigil’in sözleri ile “Tekke şiirimizin verimlerini modern Fransız şiiri ölçüleriyle değerlendiren, şiirlerinde insanın evrendeki yerini araştıran; madde ve ruh problemlerini, iç alemin gizli duygu ve tutkularını dile getiren Necip Fazıl; oturmuş bir dil ve sağlam bir tenkitle yazdı.” ve yazmış olduğu yazılarla birçok kişiyi etkileyerek Türk edebiyatının en önemli şairlerinden birisi olmuştur.
Necip Fazıl Kısakürek’in eserlerinin yayımlandığı çeşitli dergi ve gazeteler aşağıda listelenmiştir.
Necip Fazıl Kısakürek, eğitim için gittiği Paris'ten döndükten sonra İstanbul'da bankacılık mesleği ile tanışmıştır. İlk iş tecrübesini Hollanda Bankası’nda kazanmıştır. Hollanda Bankası'nın ardından Osmanlı Bankası’nda çalışmış ve Adana-Ceyhan’a gitmiştir. Necip Fazıl Kısakürek'in hayatı boyunca devam eden at merakı da bu yıllarda başlamıştır. 1927’de ise tekrar İstanbul’a dönen Necip Fazıl Kısakürek, buradan da Giresun’a gitmiştir. Kısa süre sonra Giresun'da bulunan bankadan ayrılmış ve tekrar İstanbul’a dönmüştür. Necip Fazıl Kısakürek, bir dönem Fransız otomobilleri satan bir şirkette ticari servis şefliği de yapmıştır. Bu işinden sonra tekrar bankacılığa dönmüş ve dokuz yıl daha bankacılık yapmıştır.
Necip Fazıl Kısakürek, bankacılığa geri döndükten sonra önce İş Bankası’nda çalışmak üzere Ankara’ya gitmiş ve burada sosyal ve kültürel bakımdan kendisini geliştirmiştir. Ankara'nın ardından aynı bankanın Trabzon şubesine muhasebeci olarak atanmıştır. Buradan önce İstanbul’a sonra bir süre Edirne'ye de giden Necip Fazıl Kısakürek en son İstanbul’da “teftiş heyeti” kadrosuna atanmış ve ardından da bankacılık işini sona erdirmiştir.
Necip Fazıl Kısakürek, bankacılık işini şiir tutkusu nedeniyle bırakmıştır. Bankacılık dışında çeşitli eğitim kurumlarında çalışmıştır. Ankara’da Yüksek Devlet Konservatuarı’na tayin edilmiş, İstanbul’da Güzel Sanatlar Akademisi’nde kültür derslerini vermiş ve Robert Koleji’nin son üç sınıfının edebiyat derslerine girmiştir.
Necip Fazıl Kısakürek, 28 Haziran 1949'da Büyük Doğu Cemiyeti’ni (günümüzdeki parti kavramıyla aynı anlamda) kurmuştur. Derneğin başkanı Necip Fazıl Kısakürek, başkan yardımcısı Cevat Rıfat Atilhan ve genel sekreter Abdurrahim Rahmi Zapsu'dur. Derneğin ilk şubesi ise Kayseri’de açılmıştır. Daha sonra Tavşanlı, Kütahya, Afyon, Soma, Malatya ve Diyarbakır'da şubeler açılmıştır. Büyük Doğu Cemiyeti'nde faaliyet gösterdiği dönemde birçok kez tutuklanan ve hapis yatan Necip Fazıl Kısakürek, 26 Mayıs 1951’de cemiyeti feshetmiştir.
Necip Fazıl Kısakürek, cemiyetle aynı ismi taşıyan bir dergi de çıkarmıştır. Necip Fazıl Kısakürek tarafından çıkarılan "Büyük Doğu" dergisinin ilk sayısı 1 Eylül 1943’te İstanbul'da çıkmıştır. Bu dergide yayımladığı yazılarında Ne-Fe-Ka, Hi-Ab-Kö, Ha-A-Ka, Adı Değmez, Neslihan Kısakürek, Ahmed Abdülbaki, Prof. Ş.Ü. , Bankacı, Be-De, Ozan ve Ozanbaşı gibi takma isimler kullanmıştır. Haftalık, aylık ve günlük olarak toplam 512 sayı çıkmış olan “Büyük Doğu” dergisinin son sayısı Mayıs 1978’de çıkmıştır.
Necip Fazıl Kısakürek, 1934 yılında Nakşibendilik tarikatına dahil olmuştur. Şeyhi ise Abdülhakim Arvâsî'dir. Abdülhakim Arvâsî ile tanıştıktan sonra ülkedeki siyasi gelişmelerle ilgilenmeye başlamıştır. Siyasi içerikli birçok yazı kaleme almıştır. Soğuk Savaş döneminde ise Türkiye'de antikomünizm akımın öncülerinden olmuştur. Yakın tarih hakkında kitaplar da kaleme almış olan Necip Fazıl Kısakürek, hem yazıları hem de siyasi faaliyetleri nedeniyle birçok kez tutuklanmış ve mahkum edilmiştir.
Necip Fazıl Kısakürek, düşünce yapısını din, tasavvuf ve mistisizm ekseninde geliştirmiştir. Hayatı boyunca fikri mücadelede bulunmuştur. Edebi eserlerini de fikirlerini yaymak için kullanmıştır. Necip Fazıl Kısakürek, edebi eserlerinin yanı sıra çeşitli yayın organları aracılığı ile de fikirlerini yaymaya çalışmıştır. Kendi medyasını oluşturmak isteyen Necip Fazıl Kısakürek, bunun için Demokrat Parti iktidarının imkânlarından yararlanmak istemiştir. Adnan Menderes'e yardım mektubu da yazmış olan Necip Fazıl Kısakürek'in eleştiri türündeki iki eseri aşağıda listelenmiştir.
Necip Fazıl Kısakürek’in hayatını konu alan ve anlatan birçok belgesel ve program bulunmaktadır. Necip Fazıl Kısakürek’in hayatını anlatan bu belgesel ve programlara internet üzerinden ulaşmak mümkündür. İnternet üzerinden ulaşılabilecek bazı belgesel ve programlar aşağıda listelenmiştir.
Necip Fazıl Kısakürek’in hayatını anlatan dizinin adı “Necip Fazıl Kısakürek”dir. Dizi 1988 yılında TRT 1'de yayımlanmıştır. Dizinin yönetmeni Süleyman Baydili'dir ve bu biyografik dizide başroller Metin Serezli ve Halit Ergör'dür.
Necip Fazıl Kısakürek’in 20 adet sözü aşağıda listelenmiştir.
Sonunda tek şarkı, tabutun gıcırtısı.”
Nefesten yumuşak, yağan bu yağmur.
Bu yağmur, bu yağmur, bir gün dinince,
Aynalar yüzümü tanımaz olur."
Dinle de gönlümü alıver gitsin.
Saçlarımdan tutup kor gözlerinle
Yaşlı gözlerime dalıver gitsin.”
Ne kendisine yâr, ne kimseye yâr,
Bir rüya uğrunda ben diyâr diyâr,
Gölgemin peşinden yürür giderim…"
Otel odalarında, otel odalarında!…"
Bakamam, aynada, aynada vicdan;
Beni beklemeyin, o bir hevesti;
Gelemem, aynalar yolumu kesti."
Sarılan olur da saran olmaz mı?
Kim bu yüzü çizen sanatkar ressam;
Geçip de aynaya soran olmaz mı?"
Yorganın olsun duam;
Mezarında üşüme."
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar."
Gelin, gelin, onu açın geceler!
Beni yad edermiş gibi, bütün gün
Ötün kulağımda, çın çın geceler!"
Bir ömür geze geze
Takvimdeki denize."
Necip Fazıl Kısakürek’in aldığı ödüller aşağıda listelenmiştir.
Necip Fazıl Kısakürek baba tarafından Maraş, anne tarafından İstanbulludur.
Necip Fazıl Kısakürek'in babası Abdülbâki Fâzıl Bey'dir. Mekteb-i Hukuk mezunudur. Abdülbâki Fâzıl Bey hukuk eğitimden sonra Bursa'da âzâ mülazımlığı, Gebze savcılığı ve Kadıköy hâkimliği görevlerinde bulunmuştur.
Necip Fazıl Kısakürek'in çocukluğu dönemin ünlü hâkimlerinden olan büyükbabası Mehmet Hilmi Bey’in Çemberlitaş’ta bulunan konağında geçmiştir. İlk dini eğitimini ve okuma, yazmayı dedesi Mehmet Hilmi Bey'den öğrenen Necip Fazıl, büyükannesi Zafer Hanım’ın etkisiyle de kitap okuma alışkanlığı kazanmıştır. Çocukluk döneminde ciddi bir rahatsızlık atlatan Necip Fazıl Kısakürek, ailesinin her zaman üstüne titrediği bir çocuk olmuştur.
Necip Fazıl Kısakürek ilk eğitimini aile içinde ve ailesinin dostlarından almıştır. Ailesi dışında eğitim aldığı ilk yer mahalle mektebidir. Düzensiz bir eğitim hayatı vardır. Mahalle mektebinden sonra Gedikpaşa taraflarındaki Fransız Mektebi’ne yazdırılan Necip Fazıl Kısakürek, bu okula uyum sağlayamayınca aynı semtte bulunan Amerikan Koleji’ne gitmeye başlamıştır. Sonrasında ise sırayla Büyükdere’de Emin Efendi’nin Mahalle Mektebi, İstanbul’da Büyük Reşit Paşa Numune Mektebi, Vaniköy’de Rehber-i İttihat Mektebi ve son olarak da Nihayet Heybeliada Numune Mektebi’ne gitmiş ve buradan mezun olmuştur. 1916 yılında ise Mekteb-i Fünûn-u Bahriye'de eğitim görmeye başlamıştır. Burada üç yıl eğitim gören Necip Fazıl Kısakürek'in hocalarından bazıları Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Akseki, Hamdullah Suphi Tanrıöver'dir. Bu okulda aynı dönemde eğitim gören bir diğer öğrenci ise Nâzım Hikmet Ran'dır.
Necip Fazıl Kısakürek, ilk yayıncılık faaliyetine Mekteb-i Fünûn-u Bahriye-i Şâhâne'de başlamıştır. "Nihal" isminde haftalık bir dergi çıkarmıştır. Bu okul şair Necip Fazıl'ın edebiyat hayatı için oldukça önemlidir. Şiire ilk bu okulda ilgi duymuş ve birçok edebi eseri bu okulda okumuştur.
Necip Fazıl Kısakürek, Mekteb-i Fünûn-u Bahriye'den sonra İstanbul Darülfünûnu Hukuk Fakültesi'nde yükseköğrenim görmeye başlamıştır. Edebiyat Medresesi Felsefe Şubesi'nde de eğitim görmüştür. Bu okuldaki arkadaşları ise Ahmet Haşim, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Faruk Nafiz ve Ahmet Kutsi'dir.
Necip Fazıl Kısakürek, 1924 yılında ise Maarif Vekâleti'nin açtığı sınavda başarılı olmuş ve eğitim görmesi için Paris'e gönderilmiştir. Paris'te Sorbonne Koleji Felsefe Bölümü'ne girmiş, sezgici ve mistik filozof Henri Bergson ile tanışmıştır. Burada bohem bir yaşam süren Necip Fazıl Kısakürek, kumar ve alkol bağımlısı olmuştur. Bohem yaşamı nedeniyle birçok maddi sıkıntı da yaşamış olan Necip Fazıl Kısakürek, Paris'te kaldığı bir yılın sonunda bursu kesildiği için yurda geri dönmüştür.
Necip Fazıl Kısakürek, 1924 yılında eğitim görmek için gittiği Paris’te bohem bir yaşam sürmüş, içki ve kumar bağımlısı olmuştur. Kötü alışkanlıkları nedeniyle maddi sıkıntılar da yaşamış olan şair Necip Fazıl, devletin kendisine verdiği bursu kaybetmiş ve Paris’te sadece bir yıl kalabilmiştir. Bir yılın sonunda ülkeye geri dönmüştür.
Necip Fazıl Kısakürek, annesinin hasta olduğu dönemde kendisine “Senin şair olmanı ne kadar isterdim” demesi üzerine şair olmaya karar vermiştir. En büyük ününü şiirleri ile kazanmış olsa da roman, oyun, hikaye, eleştiri gibi birçok farklı türde eser kaleme almış üretken bir yazardır. Tiyatro eserleri okurlar tarafından büyük ilgi görmüştür. Necip Fazıl Kısakürek'in şiirlerini okuyan ünlü şair Ahmet Haşim “Çocuk bu sesi nereden buldun?” diyerek beğenisini dile getirmiştir. Yakup Kadri Karaosmanoğlu ise onu bir deha olarak değerlendirmiştir. Nurullah Ataç'a göre ise "yarına kalacak tek şair"dir.
Necip Fazıl Kısakürek, Abdülhakim Arvasi ile tanışmadan önceki dönemde yaşadığı bohem hayatın tesirinde eserler kaleme alırken Abdülhakim Arvasi ile tanıştıktan sonra tarih, siyasi hayat, sosyal yaşantı, din ve tasavvuf ile beslenen eserler kaleme almıştır.
Necip Fazıl Kısakürek Abdulhâkim Arvâsî’nin telkiniyle 1941 yılında Fatma Neslihan Balaban ile evlenmiştir. Bu evlilikten beş çocuğu olmuştur.
Necip Fazıl Kısakürek’in beş çocuğu vardır. Necip Fazıl Kısakürek’in çocuklarının isimleri aşağıda listelenmiştir.
Necip Fazıl Kısakürek, 25 Mayıs 1983 tarihinde vefat ettiğinde 78 yaşındadır.
Necip Fazıl Kısakürek'in mezarı Eyüp Sultan Mezarlığı'ndadır.
Necip Fazıl Kısakürek, ölümüne yakın dönemde bir vasiyet kaleme almıştır. Bu vasiyeti özellikle Türk gençliği için yazmıştır. Vasiyetini ilk kısmı aşağıda verilmiştir.
Necip Fazıl Kısakürek hakkında yazılmış olan kitaplardan bazıları aşağıda listelenmiştir.