Nazım Hikmet (20 Kasım 1901, Selanik- 3 Haziran 1963, Moskova), asıl adı Mehmet Nazım Ran ya da Türkiye'den ayrıldıktan sonra kullandığı soyadı ile Nazım Hikmet Borzecki, kozmopolit bir ailede dünyaya gelmiş, şiirleri elliden fazla dile çevrilmiş ve eserleriyle dünyada birçok ödüle layık görülmüş, çağdaş Türk şiirinin en önemli temsilcilerinden olan şair ve yazardır.
Nazım Hikmet, Türk edebiyatında serbest nazımın ilk uygulayıcılarındandır. Dünyada 20. yüzyılın en gözde şairleri arasında gösterilmektedir. Şairin annesi ressam Celile Hanım, babası hariciye memurlarından Hikmet Nâzım Bey’dir. Dedesi ise Selanik'in son valisi olan ve Mevlevi tarikatına mensup özgürlükçü fikirleri ile bilinen Mehmet Nâzım Paşa'dır. Annesi Fransızca bilen, piyano çalan ve resim yapan bir kadın olan Nazım Hikmet'in anne tarafından dedesi Hasan Enver Paşa, anneannesi Leyla Hanım'dır. Dedesi Hasan Enver Paşa, aslen Polanyalı'dır. Dedesinin babası Polonya'dan 1848 Ayaklanmaları sırasında Osmanlı İmparatorluğu'na göç eden ve Osmanlı vatandaşı olunca Mustafa Celalettin Paşa adını alan Konstantin Borzecki'dir.
Büyük dedesi Mustafa Celaleddin Paşa, Osmanlı ordusunda subaylık yapmış ve "Eski ve Yeni Türkler" kitabını yazmış bir kişidir. Anneannesi Leyla Hanım ise aslen Alman kökenlidir. Anneannesini babası Osmanlı generali Mehmet Ali Paşa yani Ludwig Karl Friedrich Detroit'dir. Anneannesinin kız kardeşi ise Münevver Hanım'dır ve Münevver Hanım'ın oğlu da Garip adını taşıyan şiir hareketinin öncü isimlerinden şair Oktay Rıfat'tır.
Nazım Hikmet, yazarlığının yanı sıra sinema ile de ilgilenmiştir. Hem kendi adı hem de Mümtaz Osman adıyla Muhsin Ertuğrul’un yönettiği “Cici Berber”, “Fena Yol”, “Karım Beni Aldatırsa”, “Naşit Dolandırıcı”, “Söz Bir Allah Bir”, “Aysel Bataklı Damın Kızı”, “Leblebici Horhor Ağa” ve “Milyon Avcıları” filmlerinin senaryolarını kaleme almıştır. “Düğün Gecesi” ve “Güneşe Doğru” filmlerini de hem yazmış hem de yönetmiştir.
Nazım Hikmet’in 112 adet eseri aşağıda listelenmiştir.
Benerci Kendini Niçin Öldürdü?
Memleketimden İnsan Manzaraları
Cezaevinden Memet Fuat'a Mektuplar
Kemal Tahir'e Mapushaneden Mektuplar
Bursa Cezaevinden Vâ'Nû'lara Mektuplar
Nazım Hikmet’in ilk şiir kitabı "Güneşi İçenlerin Türküsü"dür.
Nazım Hikmet’in bilinen eserlerinin sayısı 100’ü geçmektedir.
Nazım Hikmet’in bazı şiirleri aşağıda listelenmiştir.
SENİ DÜŞÜNMEK
Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey,
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey...
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek değil,
Şarkı söylemek istiyorum.
MAVİ GÖZLÜ DEV
O mavi gözlü bir devdi,
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruli
hanımeli
açan bir ev.
Bir dev gibi seviyordu dev,
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruli
hanımeli
açan evin.
O mavi gözlü bir devdi,
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruli
hanımeli
açan eve.
Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
Dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruli
hanımeli
açan ev...
YAŞAMAYA DAİR
1
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
1947
2
Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
Diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
Diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
1948
3
Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
"Yaşadım" diyebilmen için...
TAHİRLE ZÜHRE MESELESİ
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.
Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahir'i Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
KIZ ÇOCUĞU
Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.
Hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.
Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.
Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.
HERKES GİBİ
Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.
Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim
Kalbimde kalbine yok bile kinim
Bence artık sen de herkes gibisin.
Nazım Hikmet’in bilinen şiir kitaplarının sayısı 20’dir.
Nazım Hikmet’in en bilinen şiir kitabı “Memleketimden İnsan Manzaraları” isimli kitaptır.
Nazım Hikmet'in ilk şiiri "Feryad-ı Vatan" isimli şiiridir ve 1913 yılında yazılmıştır. Yayımlanan ilk şiiri ise 3 Ekim 1918 tarihinde Yeni Mecmua'da "Hala Servilerde Ağlıyorlar mı?" isimli şiiridir. Şiir Nazım Hikmet'in Bahriye Mektebi’nden hocası Yahya Kemal tarafından düzeltilmiş ve bu düzeltmenin ardından yayımlanmıştır.
Nazım Hikmet’in bestelenen şiirleri aşağıda listelenmiştir.
Nazım Hikmet şiirlerinde, Orhan Selim, Adsız Yazıcı, Ahmet Cevat, Ahmet Oğuz Saruhan, Ben, Bendeniz, Ercüment Er, Fıkracı, İbrahim Sabri, İhsan Koza, İmzasız Adam, Kartal, H. İhsan, Mazhar Lütfi, Mümtaz Osman, Osman Cemal, Sarı Murat ve Süleyman Sabur Ran imzalarını da kullanmıştır. Serbest nazım tarzında şiirler yazmıştır. Şiirlerinde asıl olan şekil değil içeriktir. Mehmet Solak, Nazım Hikmet’in şairliğini “Nazım Hikmet, sürekli değişimin şairidir. Benimsediği materyalist felsefenin, evrenin sürekli değişim içinde olması anlayışına da uygun bir tavırdır bu. Ne ki; değişim düşüncesinin, salt maddesel boyuta indirgenerek yaşanılan dünya (bu dünya) ile sınırlandırılması "unutma‟ ve "unutturma‟ yaklaşımını zorunlu kılmaktadır. Bu da, toprağına kök salamadan -kök salmayı çok istemesine rağmen- boyuna aramaktan başka bir yol açmamaktadır şaire. Kaldı ki; o yolda son durak yoktur, son basamak da. Şairin, buldukça yeni bir şeyler aramaya koyulması yahut basamakları çıkmaktan sıkıldığında, altındaki merdiveni itmesi bundandır.” sözleriyle anlatmıştır.
Nazım Hikmet’in şiirleri “serbest nazım” türündedir.
Nazım Hikmet, Toplumcu Gerçekçi anlayışla şiirler kaleme almıştır.
Nazım Hikmet şiirlerini yazmaya başladığı ilk dönemde hece ölçüsünü kullanmıştır. Fakat zamanla hece ölçüsünün yerine Türkçenin vokal özellikleri ile ahenk oluşturan serbest ölçüyü kullanmaya başlamıştır.
Nazım Hikmet şiirlerini Serbest nazım şekliyle yazmış ve klasik şiir unsurlarını uygulamamıştır.
Nazım Hikmet’in şiirlerinin yayımlandığı yerler aşağıda listelenmiştir.
Nazım Hikmet, Cumhuriyet dönemi yazarıdır.
Nazım Hikmet, sanat toplum içindir anlayışını benimsemiştir.
Nazım Hikmet, Toplumcu Gerçekçilik ve Fütürizm akımlarından etkilenmiştir.
Nazım Hikmet’in etkilendiği isimlerden bazıları aşağıda listelenmiştir.
Nazım Hikmet, Türk edebiyatında hem fikri açıdan durduğu konum ve temsil ettikleri hem de serbest nazmı şiirde kullanan ilk şairlerden birisi olması ile oldukça önemli bir yere sahip olmuştur.
Nazım Hikmet, Komünist siyasi düşüncelere sahip olan bir yazardır.
Nazım Hikmet, 1921 yılının Ocak ayında henüz 19 yaşında iken arkadaşı Vâlâ Nureddin ile Türk Kurtuluş Savaşı'na katılmak üzere ailesinden gizli bir şekilde Anadolu'ya gitmiştir. Bu Anadolu'ya gidişi sayesinde halkının, özellikle köylünün çileli yaşayışına tanık olma fırsatı yakalamıştır. Bu dönemde Sadık Ahi (Mehmet Eti) adlı bir sosyalistle tanışmış ve ondan yeni fikirler de öğrenmiştir. Ankara'ya vardığında savaş alanına gönderilmemiş, Bolu Sultanisi “kısm-ı iptidai muallimliği”ne atanmıştır.
Nazım Hikmet, Bolu’nun ardından Düzce, Akçakoca, Zonguldak, Trabzon'a gitmiş ve bir süre de Batum'da yaşamıştır. Batum'un ardından da Vala Nurettin, Batum'da tanıştığı Ahmet Cevat ve Şevket Süreyya ile birlikte 1922 yılının Temmuz ayında Moskova'ya gitmiştir. Bu dönemde Rusya'da iç savaş döneminin son zamanları yaşanmaktadır. Burada Rus fütüristleri ve konstrüktivistlerini tanıma fırsatı yakalayan Nazım Hikmet, edebiyatında yeni bir döneme giriş yapmıştır. Aynı zamanda Moskova'da Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi'nde eğitim görmüş ve buradan mezun olmuştur.
Nazım Hikmet, 1938 yılının 17 Ocak gecesi gözaltına alınmış, ardından Ankara'ya gönderilmiştir. "Askeri kişileri üstlerine karşı kışkırtmak" suçlamasıyla yargılanmış, 29 Mart 1938 günü açıklanan kararla on beş yıl ağır hapsine ve ölünceye kadar kamu hizmetlerinden yoksun bırakılmasına karar verilmiştir. Ağustos ayında ise "donanmayı isyana teşvik" suçundan yargılanmış ve 20 yıl ağır hapis cezası almıştır. Cezası toplamda 28 yıl 4 aya çıkmıştır. 31 Ağustos 1938'de İstanbul Tevkifhanesi'ne gönderilmiş, 1940 Şubat ayında da Çankırı Cezaevine gönderilmiştir. 1940 yılında sağlığı bozulduğu için Bursa Cezaevine nakledilmiştir. Burada hapis hayatı yaşarken yazar Orhan Kemal ile aynı odada kalmıştır. Hapiste kaldığı süre boyunca edebi çalışmalarına devam etmiştir. Af kararı bekleyen Nazım Hikmet'in beklediği karar gelmeyince 8 Nisan 1950'de açlık grevine başlamıştır. Bu eylemi oldukça fazla ses getirmiştir. Tüm bu olaylar karşısında siyasetçilerin sessizliği o sırada 65 yaşında olan Nazım Hikmet'in annesi Celile Hanım da açlık grevine başlamasına neden olmuştur. Yazar, 14 Temmuz 1950'de çıkan Genel Af Yasasından yararlanarak 15 Temmuz'da, 12 yıllık hapis hayatının ardından özgürlüğüne kavuşmuştur.
Nazım Hikmet, hapisten çıktıktan sonra yükümlülüğü olmamasına karşın askere çağrılınca kendisini öldüreceklerinden korkmuş ve 17 Haziran 1951'de İstanbul'dan ayrılarak Romanya üzerinden Moskova'ya kaçmıştır. Bu gidişinin ardından da bir daha ülkesine geri dönememiştir. Ülkeden kaçışının ardından bir ay sonra Bakanlar Kurulu kararıyla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarılmıştır. Bu durum üzerine Nazım Hikmet "Çünkü biliyorum, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından –hey gidi dünya– çıkarılmışım. Beni Türklükten, halkımın evlâdı olmaktan, milletime ölümsüz bağlı bulunmaktan kimse, hiçbir kuvvet çıkaramaz, ayıramaz." sözlerini söylemiştir. Vatandaşlıktan çıkarılmasından sonra Polonya'nın vatandaşlığına geçerek dedesinin eski soyadı olan "Borzecki"yi kullanmıştır. Ülkeden ayrı kaldığı dönemde Bulgaristan, Macaristan, Fransa, Küba ve Mısır gibi ülkelere seyahat etmiştir. Bu ülkelerde konferanslar düzenlemiş, savaş ve emperyalizm karşıtı eylemlere katılmış ve radyo programları yapmıştır.
5 Ocak 2009 yılında "Nâzım Hikmet Ran'ın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkartılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının yürürlükten kaldırılmasına ilişkin önerge" Bakanlar Kurulu'nda imzaya açılmıştır. Bu önergenin ardından 10 Ocak 2009 tarihinde Nazım Hikmet Ran'ın 58 yıl sonra yeniden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğu Resmî Gazete'de yayımlanmıştır.
Nazım Hikmet, şiirleri birçok dile çevrilmiş ve birçok ödül almış bir şairdir. 1920’de Alemdar Gazetesi'nin açtığı bir yarışmada birincilik ödülünü kazanmıştır. Ayrıca “Barış Ödülü” de layık görüldüğü ödüllerden biridir.
Nazım Hikmet’in hayatını anlatan birçok belgesel ve film vardır. Şairin hayatını anlatan belgesellere ve filme internet üzerinden erişim sağlamak mümkündür. İzlenebilecek bazı belgeseller ve şairin hayatı hakkında çekilen film aşağıda listelenmiştir.
Nazım Hikmet’in 20 adet sözü aşağıda listelenmiştir.
Nazım Hikmet, baba tarafından İstanbullu, anne tarafından Polonyalıdır. Şairin doğum yeri ise Selanik'tir.
Nazım Hikmet’in babası Hikmet Nâzım Bey'dir. Hikmet Nâzım Bey, Matbuat Umum Müdürlüğü ve Hamburg Şehbenderliği yapmıştır. Diyarbakır, Halep, Konya ve Sivas gibi illerde valilikler yapmış olan Mehmet Nazım Paşa'nın oğludur. Sinema Postası dergisini çıkarmıştır. Kuduz ve tetanoz aşılarını peş peşe olduğu için hastalanmış ve 19 Mart 1932’de hayata veda etmiştir.
Nazım Hikmet, 15 Ocak 1902 tarihinde Selanik'te doğdu sırada babası Hariciye Nezareti memuru olarak Selanik'te çalışmaktadır. Nazım Hikmet'in henüz çocukluk döneminde babası bu memuriyetten ayrılır ve şair ailesiyle birlikte dedesinin yanına Halep'e gitmiştir. Nazım Hikmet'in Halep'te yaşadığı dönemde Ali İbrahim ve Samiye adında iki kardeşi olmuştur. Erkek kardeşi Ali İbrahim dizanteriye yakalanmış ve hayatını kaybetmiştir. Dedesi Nâzım Paşa'nın Diyarbakır'a atanmasıyla birlikte de ailesiyle birlikte Diyarbakır'da yaşamaya başlamıştır. Ancak bir süre sonra babası ailesini alarak İstanbul'a taşınmıştır ve dolayısıyla Nazım Hikmet de ailesiyle birlikte İstanbul'a yerleşmiştir. Eğitim hayatına Göztepe Taş Mektebi’nde başlayan Nazım Hikmet'in dedesi torununun eğitimi ile yakından ilgilenmiştir. Şair, ilk şiir derslerini ve zevkini de Mevlevi olan dedesinden almış ve ilk şiirlerini de onun etkisiyle yazmıştır. Nazım Hikmet'in çocukluğu dönemin genel özellikleri içerisinde ilerici fikirlere sahip bir aile çevresinde geçmiştir.
Nazım Hikmet’in eğitim aldığı okullar aşağıda listelenmiştir.
Nazım Hikmet, yurt özlemi, barış, gelecek güzel günlere olan inan, aşk, umut, umutsuzluk, ölüm gibi insana özgü her şeyi konu alan şairler yazmış; eserleri gerek şekil gerekse içerik yönünden oldukça çeşitli bir birikime sahip olan yazardır. Eserlerinde Marksist sanat anlayışının izlerini görmek de mümkündür.
Nazım Hikmet 4 kez evlenmiştir. Eşlerinin isimleri ve evlilik tarihleri aşağıda listelenmiştir.
Nazım Hikmet’in tek çocuğu Mehmet Ran’dır.
Nazım Hikmet vefat ettiğinde 61 yaşındadır.
Nazım Hikmet’in mezarı Moskova’da Novodeviçi Mezarlığı'ndadır.
Nazım Hikmet hakkında yazılan kitaplar aşağıda listelenmiştir.