BKM Kitap olarak, okuma serüveninizde size rehber olmak için blog yazılarımıza bir yenisini daha ekliyor ve çoğu sinemaya da aktarılmış dünya edebiyatının mutlaka okunması gereken 10 distopya yapıtını sizin için sıralıyoruz.
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört - George Orwell
Modern dünya protestosu olarak da anılan eser, İngiliz yazar George Orwell’in bir başyapıtı olmasının yanı sıra distopya türünün de en iyi örneklerinden biri olarak on yıllardır en çok okunan dünya eserlerinden biridir. Büyük Birader adını taşıyan bir kişinin liderliğindeki ve denetimindeki partisi, Okyanusya yönetiminin başındadır ve sınırlar içinde yaşayan herkesin davranışlarını gözetlemektedir.. Okyanusya’da Büyük Birader’in otoritesiyle, toplumda hiyerarşik bir sınıflandırma bulunur. Topluma, tüm insani duygulardan arınmalarını emreden Büyük Birader; ülkede en basit insani eylemleri bile yasaklamıştır. Evlilikler, tamamen devlet kontrolündedir ve amaç yalnızca devlete hizmet edecek çocuklar yetiştirmektir. Diğer yandan, ülkedeki tüm yazılı ve yazısız yayın organları, sadece devlete bağlıdır ve asla kendi düşüncelerinizi ifade etmenize izin verilmez.Okyanusya’da, elbette ki sisteme karşı gelen kişiler vardır ve bunlardan biri de Doğruluk Bakanlığı’nda çalışan Winston’dır. Hikaye zaten bu başkaldırı ile başlasa da kitabın sonunda Winston’ın türlü işkenceler sonucu, devlete bağlı bir vatandaşa dönüştürüldüğüne tanıklık ederiz .
Cesur Yeni Dünya – Aldous Huxley
Distopya denince ilk akla gelen diğer bir eserde Cesur Yeni Dünya’dır. Aldous Huxley’in kabiliyet ve zeka fışkıran kaleminden dünya okurlarına kazandırılan eser, distopik geleceğin en etkileyici örneklerinden birini sunar: Bu dünyanın cesur insanları, Londra Merkez Kuluçka ve Şartlandırma Merkezi'nde üretilirler. Kadınların döllenmesi yasak ve ayıp olduğu için, "annelik' ve 'babalık' pornografik birer kavram olarak görülür. Toplumsal istikrarın temel güvencesi olan şartlandırma hipnopedya -uykuda eğitim- ile sağlanır. Hipnopedya sayesinde herkes mutludur; herkes çalışır ve herkes eğlenir. Özetle, herkes herkes içindir. Ama bu yeterli midir?
Açlık Oyunları – Suzanne Collins
İşte karşınızda son 10 yılın en çok okunan, sinema uyarlaması ile en çok izlenen romanı Açlık Oyunları, Etkileyici distopik roman, elbette anti gelecekte geçen kurgusuyla okurları kendine adeta mahkum ediyor. Sinema uyarlamasından çok daha derin ve etkileyici olan eser; vahşi bir ormanda diğerleriyle mücadele içinde geçen bir hayatta kalma serüvenini anlatıyor. Kendi başına yaratılan bir yaşam mücadelesi ve distopik eserin sürükleyici kurgusu ile soluksuz bir okuma sizi bekliyor.
Nobel Ödüllü yazar José Saramago’nun başyapıtı kabul edilen ve diğer romanları kadar güçlü bir eserle devam ediyoruz. Körlük, adı bilinmeyen bir ülkedeki bir kentte, arabasının direksiyonunda trafik ışığının yeşile dönmesini bekleyen bir adam ansızın kör olmasıyla başlıyor. Karanlıklara değil, bembeyaz bir boşluğa gömülen adamın ardından kentte körlük salgını baş gösteriyor. Salgın,tüm ülkeye yayılıyor. Tüm körler karantinaya alındıktan sonra ülkede hayal bile edilemeyecek büyüklükte bir kaos, pislik, açlık ve zorbalık hüküm sürmeye başlıyor. Ülkede bundan sonra artık yaşam adeta durmuştur, insanların tek çabası, ne pahasına olursa olsun hayatta kalmaktır.
Otomatik Portakal – Anthony Burges
Adeta karabasan gibi bir gelecek hikayesi. Tam da anti-ütopik bir örnek karşınızda: Otomatik Portakal. Anthony Burges, geceleyin sokaklara dehşet saçan, yaşamları şiddet üzerine kurulu gençlerine kalemini uzatıyor ve eşsiz bir yapıta imza atıyor. Otomatik Portakal, anti kahramanların kol gezdiği, kendine özgü dillerinin oluşturulduğu bir yirminci yüzyıl kült eseri.
Damızlık Kızın Öyküsü – Margaret Atwood
Yakın zamanda dijital bir platformda yayımlanan dizinin ilham noktası olan Damızlık Kızın Öyküsü, distopik bir gelecekte geçen kadınlık durumunu anlatmaktadır. Neredeyse koca bir hiçlik olan kadın cinsi artık kimliksiz bir rahimdir sadece. Yaşamını sürülmeden ve öldürülmeden birer Damızlık Kız olarak sürdüren kadınlara artık âşık olmak, sevmek, onaylanmak yasaktır. Sadece doğurmak için varladır. Özgürlükse hatırlanmayacak kadar uzaktadır. Margaret Atwood’un başyapıt niteliğindeki feminist distopyası Damızlık Kızın Öyküsü, erkek egemen bir rejimin üremeyle sınırlandırdığı, baskıladığı kadın bedenleriyle bir kara gelecek hikayesi anlatmaktadır.
Altı kahramandan oluşan bir diğer distopik edebiyat eseriyse Bulut Atlası’dır. David Mitchell’in usta kaleminden çıkan eserde; Bireylerin davranışların geçmişteki, günümüzdeki ve gelecekteki diğer bireylerin yaşamları üzerindeki etkileri üzerine bir araştırma, katil bir ruhun kahramana dönüşmesi ve bir iyiliğin asırlar boyunca dalgalanarak bir devrime ilham olmasına tanıklık ediyoruz.
Yakın zamanda yaşama veda eden usta yazar Ursula K.Le Guin’in başyapıtı listemizin olmazsa olmazlarından biri. Mülksüzler, okunması özveri isteyen ve kendine güvenen kitap kurtlarının mutlaka kütüphanesinde bulunan bir eser. Le guin romanını şöyle özetliyor: “Mülksüzler, kendilerine Odocu diyen küçük bir dünya dolusu insanı anlatıyor; Odo romandaki olaylardan kuşaklarca önce yaşamış, bu yüzden olaylara katılmıyor, ya da yalnızca zımnen katılıyor, çünkü bütün olaylar aslında onunla başlamıştı.”
Zaman düzleminde çok da uzaklara gitmeye gerek yok. Hemen hemen zulüm gören her topraklarda yaşananlara çok yakın bir kurgu ve olay örgüsü Fahrenheit 451’de. Ülkenin tüm kitaplarının yakılmasını ve parelindeki olayları okurlara taşıyan eser, İkinci Dünya Savaşı’ından esinlenilerek kaleme alınmış, sürükleyici bir kitap. Amerikan edebiyatının öne çıkan yazarlarından Ray Bradbury’nin 1953 yılında yayımlanan eseri Fahrenheit 451, on yıllar öncesinden bugünün ve uzak geleceğin dünyasına sert eleştiriler savuruyor. Distopik bir kurgusal düzlemde ilerleyen eser, teknolojinin gelişmesiyle birlikte toplumun gerileyen sanat ve düşünce dünyasını ele alıyor. Ray Bradbury’nin karanlık bir geleceği konu aldığı Fahrenheit 451 romanı, bilim kurgu ögelerini baskı rejimi ve robotlaşmış bir toplumla harmanlıyor. Kitabın olay örgüsü, itfaiyecilerin yangın söndürmek yerine kitap yakmakla görevlendirildiği totaliter bir düzen etrafında şekilleniyor.
Biz – Yevgeniy İvanoviç Zamyatin
Zamyatin’in belki de ilk distopya örneği olarak kaleme aldığı Biz romanı, Aldoux Huxley, Ayn Rand, George Orwell, Kurt Vonnegut, Ursula K. Le Guin için adeta bir esin kaynağı olmuş ve – görülüyor ki - bu listenin oluşmasına da kaynaklık etmiş diyebiliriz. Onlarca dile çevrilerek dünyadaki okurlarına sunulan Biz, ilk özgün konuya sahip distopik eser: Herkesin numaralarla adlandırıldığı ve her an dinlenip gözetlendiği bir ülkede, Tek Devlet'in komşu gezegenlere yayılmak için yaptırdığı uzay gemisinin çalışmalarına katılan bir mühendis günlük tutmaktadır. Herkesin devlete yararlı ve iyi olmasının övgüsüyle başlayan günlük, yavaş yavaş mühendisin devletin başındaki İyilikçi'nin matematiksel, kusursuz düzeninin sorgulanmasına dönüşür.