Edip Cansever ya da tam adı ile Ömer Edip Cansever (8 Ağustos 1928, İstanbul - 28 Mayıs 1986, İstanbul), Cumhuriyet döneminde hikâye ve tiyatro türlerinden yararlanarak şiirler kaleme alan İkinci Yeni şairlerinden, toplam eser sayısı 26 olan Türk şair ve antikacıdır.
Ömer adını sadece ilk eserlerinde kullanmış olan Edip Cansever, 1928 yılında İstanbul'un Fatih ilçesinin Soğanağa semtinde Pembe Hanım ve Fazlı Bey'in 4 çocuğunun üçüncüsü olarak dünyaya gelmiştir.
Edip Cansever, eğitim hayatına 56. İlkokul'da başlamış ve liseyi de İstanbul Erkek Lisesi’nde tamamlamıştır. Hayatını babası gibi ticaretle ilgilenerek geçiren Edip Cansever, 1975 yılında emekli oluncaya kadar Kapalıçarşı'da ortağı Jak Salhoşvili ile birlikte antikacı dükkânı işletmiştir. Edip Cansever’in biyografisinde önemli bir yeri olan bu dükkân, şairin kitaplarının bir kısmını da kaleme aldığı yerdir.
Edip Cansever, edebi yaşamı boyunca şiir türüne ağırlık vermiş ve bu türde eserler kaleme almıştır. Yenilikçi birisi olan Edip Cansever, bu yönünü eserlerine yansıtmış ve yenilikçi şiirler kaleme almıştır. Şiiri yaşamının merkezine alan Edip Cansever, 28 Mayıs 1986 tarihinde, İstanbul’da vefat etmiştir.
Edip Cansever’in 26 adet eseri aşağıda listelenmiştir.
Edip Cansever'in ilk eseri 1947’de yayımladığı “İkindi Üstü"dür ve bu kitabında Yücel, Fikirler, Edebiyat Dünyası ve Kaynak dergilerinde çıkan ilk gençlik şiirlerini bir araya getirmiştir.
Edip Cansever’in 27 adet eseri vardır.
Edip Cansever’in 19 adet şiir kitabı aşağıda listelenmiştir.
MASA DA MASAYMIŞ HA
Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kaseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu.
Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.
YERÇEKİMLİ KARANFİL
Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.
SEVDA BİR ATEŞ BULDU SENDE
Sevda bir ateş buldu sende, eğilip öptü seni
Artık kimse denizi bilmiyor.
Dirseklerini masaya koyuşundan belli
Gelip geçen bir günü bitirmek istemediğini
Sevda bir umut buldu sende.
Ey bir yolcu listesinde bir ölüyü arayan
Artık kimse gözlerini bilmiyor.
Şunu imzala
Bir mektup, bir telgraf alındısı değil
Unutulmuş bir sevdadır kapısını çalan
Ve sevimsiz bir terlik gibi duran odan
Kimse artık bir şey giymek istemiyor.
Sonra bir pencereden kendine
Ayışığı gibi vuran sen
Ne sana ne başkasına benziyor.
Ve işte bir dip balığı su boşluğunda
Çırparaktan yüzgeçlerini
Hiç kimseye uymayan bir mevsim öneriyor
NE GELİR ELİMİZDEN İNSAN OLMAKTAN BAŞKA
Ne çıkar siz bizi anlamasanız da
Evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar
Eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da.
Hiçbir şey! Kadınlar geçtiği o kadın kokusu anlarında
Yıkanmış, mayhoş ve taranmış duygularıyla
Dönüşür içimizde az menekşe, bir sarmaşık
Menekşe, hadi neyse, mor deriz sarmaşıklara
Mor deriz, mor bilinir çünkü bir yandan güneşler kurur
Her yandan güneşler kurur, sanki yaz günüyledir
Bir adam kayboluyordur bir taşra sıkıntısıyla
Deriz ki, “şuram ağrıyor” bir de, “başım dönüyor”, “yanıyor avuçlarım”
Belki de bir çığlık mı bu, bu seziş, bu yakınma
Bir çığlık, hem de nasıl, katılmış, donmuş, yaşıyorcasına
Uzansak ellerimizde uzansak avuçlarımızda, bir çığlık
Nedir mi ellerimiz-korkunçtur bir elin bir köşesinde insan olmalarıyla-
Korkunçtur insan olmalarıyla kıyısında bir yüreğin
Kıyısında gibi yangından, çok karanlıktan geçilmez caddelerin
Ve korkunç anlamsız gözlerinde ha dünya ha bir park bekçisinin
Korkunçtur insan olmaları, bir ceset, suda bir şapka gibi sallanaraktan
Bitmeyen bir selam gibi, hastayken, inceyken, yalnızlıklarda aranan
Korkunçtur-bunu anlıyoruz-bir yüzün en çoğul beyazında
Korkunçtur insan olmaları güz ortalarında, eriyen türbe ışıklarında
Ve korkunçtur eriyip kaybolmaların bir köşesinde insan olmalarıyla
Korkunçtur korkunç!
Diyerek: ben kimim, kime anlatıyorum, neyi anlatıyorum ayrıca
Neyim ben, bu olanlar ne, ya kimdir tüketen isteklerimi
Tüketen kim. Hani görmeden daha, sezmeden her şeyin bittiğini
Ama ne zaman saçları kurularken çok eski bir alışkanlıkla
Çökerken üstümüze bir sözün, bir gümüş kupanın o sebepsiz inceliği
Ansızın bir ürperişte: bitti mi her şey bitti mi
Yoo, hayır! öyleyse kimdir tüketen isteklerimi
Bir rüzgar, duyulup binlercesi birden bir rüzgar
Birakıp giden beni bir kenara, bir uzağı, yada bir boşluğu bırakır gibi
Ve ben ki hazırımdır bir süre unutulmaya
Ama hep sorulur gibidir benden: ben şimdi ne yapsam acaba.
Ben şimdi ne yapsam, ben şimdi ne yapsam kaç kere yalnız
Hem bunu kaç kere söylemek, ne türlü söylemek adına
Eskimiş fırçalarda, kırılmış şişelerde, tozlanmış ilaç kutularında
Okunmaz kitaplarda, uzaksı giyişlerde çocuksuz avlularda
Anlamsız kahvelerde, bir yolun çok ucunda, asılmış koyun butlarında
Ben şimdi ne yapsam, ben işte ne yapsam kaç kere yalnız
Kaç kere yalnız, ama kaç kere yalnız, gene kaç kere insan olmalarımla
Kapansam, evlere kapansam, yıkanmış bir deniz bulacaksam orada
Anılar bulacaksam – anılar mı dediniz? – ne sesli bir vuruşma
Odalar bulacaksam, odalarda kadınlar, çiçekler, çok aynalar
Rakılar, gene rakılar, kırıklar sonsuz yaralar
Bulacaksam orada, bir koltuğu bir koltuğa doğru
Bir yüzü bir yüze, bir eli bir ele doğru yaklaştıran çocuklar
Sinekler bulacaksam, kaskatı yapan boşluğu, sinekler
Zorlanmış bir gülüşten – iğrenip birden – kusmalar, bulantılar
bulacaksam belki de: susanlar, bilmem ki niye susanlar
Ölüler bulacaksam – ölü gözleri onlar, cesetler, giderek dışa vurmalar –
Ne dedik, dışa vurmalar mı, yani ilk aydınlığı mı ölümün?
Ölümün ilk aydınlığı mı, ne dedik, sahi biz ne deseydik bu konuda?
Ne deseydik bilmiyorum, ama var bu kadarcık bir şey insanın sonsuzunda.
...
ÇİÇEKLERİ SULASAN
Çiçekler sulasan, kurumuş yaprakları kessen
Sözgelimi tırnaklarını yemesen
Akşamları erken yatsan iyi olur.
İyi olur elbet
Yani şu süsenler, kır menekşeleri yok mu
Ne desem
Denizin bir tenhalıkla uyumu
Kayboldu
Kış çoktan unutuldu da ondan. Bir akşam
Bir manav bütün hüznüyle konuştu
Salatalara vuran bir ışığın altında
Sanki Ortaköy’ de yarısı yanmış bir kışla
Gene böyle bir sonuçtu
Kış unutuldu kardeşim. Artık
Hiçbir ayak sesi birbirine benzemez.
Bingöl'le İstanbul arası
Otobüsle kaç saat
Yani İstanbul'la Bingöl arası
Kaç saat otobüsle
Kimine göre günlerce
Kimine göre birkaç saniyedir
Çünkü özlemler çeşit çeşit
Özlemler ki binlerce
Ah sevdadır ancak onları birleştirir
Sündikan dağlarından aşağı
Isparta biraz gülümser
Isparta'nın ortası denizli çarşı
Balıklar cansız yüzer
Ey ülkesiz özlem, sen şimdi biraz dur
Bir kadın neden olmayasın ya da yitik bir erkek
Ah evet
Size de sormak gerek
Ey uçurumlar, köprüler
Kış neden unutuldu.
Mersin körfezinde batık bir gemi
Üstünde kuşlar yüzen bir gemi
Kaptanı Seyhan suyunun başında
Keklikle rakı içer
Atar ruhunu bazen sulara
Akışına suların
Yani eliyle Kars'ı gösteriyordur Kars'ta
Erzurum’da Erzurum'u
Bazen de
Kör bir tüfeğin ucuna o ruhu
Kuşlardan kuşlar çıkarır, kuşlara kuşlar ekler
Yepyeni bir kuş yaratır
Tüyleri kalbini saran
Seyhan suyunun başında
Ne olursun yolcu dokunma ona
Bak, kan kırmızısı gözlerinin kenarı
Benimle konuş istersen
Dedim ya benimle konuş
Yolcu
Üsteleme kardeşim hangi kış unutuldu.
…
Edip Cansever’in 19 adet şiir kitabı vardır.
Edip Cansever’in en ünlü şiiri “Yerçekimli Karanfil”dir.
Edip Cansever'in ilk şiiri 1944 yılında İstanbul dergisinde yayımlanmıştır fakat şiirin adı bilinmemektedir.
Edip Cansever’in şiirleri çeşitli evreler geçirmiştir. Edip Cansever’in şiirini, şair Behçet Necatigil “İlk şiirlerinde büyük şehirde varlıklı bir delikanlının yaşama sevincini, tatlı avareliklerini dile getirdi. 1950’lerden başlayarak varoluşçuluk akımı etkisinde, kişinin sınırlı, tekdüze dünya kargaşasında yerini araştıran ve düşünce payı ağır basan şiire geçti, bu yönelişiyle de İkinci Yeni şiirinin önderlerinden oldu.” sözleri ile özetlemiştir.
Edip Cansever, şiiri “dil meselesi” olarak görmüştür. Şiirin dilinin toplumdan bağımsız olmaması gerektiğini savunmuştur. Edip Cansever, anlaşılmaz veya anlamsız şiirler yazdığına dair söylenen sözlere katılmamış, şiirin dış gerçekliğin dışında kendine özgü bir düzeni olduğu ve ancak bu düzenin içine girebilen okuyucuların şiirden bir şeyler anlayabileceğini söylemiştir.
Edip Cansever, şiirlerini belli bir türe bağlı kalarak yazmamıştır.
Edip Cansever, İkinci Yeni şiir anlayışına sahiptir. İkinci Yeni şiiri “Yeniyi deneyen, dünya görüşü, yetişme şekilleri ve beslenme kaynakları bakımından birbirinden çok farklı olan şairlerin eserlerinde sonradan tespit edilen benzerliklere dayanan” şiir hareketine verilen isimdir. İkinci Yeni şiir anlayışını benimseyen yazarlar aşağıda listelenmiştir.
Edip Cansever, şiirlerinde ölçü kullanımına önem vermemiştir.
Edip Cansever, şiirlerinde kafiye kullanımına önem vermemiştir.
Edip Cansever’in şiirleri birçok farklı dergide yayımlanmıştır. Edip Cansever’in şiirlerinin yayımlandığı dergilerden bazıları aşağıda listelenmiştir.
Edip Cansever’in hikaye türünde eseri yoktur.
Edip Cansever’in roman türünde eseri yoktur.
Edip Cansever, Cumhuriyet Dönemi yazarıdır. Bu dönemde kaleme alınan şiirlerin genelinde dil sadedir. Hece ölçüsünün kullanımı yaygın olsa da aruz ölçüsüyle yazan bazı şairler de olmuştur. Ölçü kullanmadan şiir yazmış şairler de vardır. Şiirlerdeki destansı söyleyiş dikkat çekmektedir. Gurbet teması da sıkça işlenmiştir ve yurt sevgisi ön plandadır. Anadolu insanını ve Anadolu'yu anlatan şiirler de kaleme alınmıştır. Birçok şiir topluluğu ortaya çıkmıştır. 1940 yılından sonra şiire serbest tarz hakim olmuştur. Edip Cansever dışında Cumhuriyet döneminde şiir yazan bazı şairler aşağıda listelenmiştir.
Edip Cansever, “sanat sanat içindir” anlayışını benimsemiştir.
Edip Cansever, Egzistansiyalizm yani Varoluşçuluk akımından etkilenmiştir. Varoluşçuluk, felsefe sistemidir. Bu sistemi ortaya atan ilk isim Martin Heidegger'dır. Varoluşçu edebiyat ise Jean-Paul Sartre ile birlikte başlamıştır. Varoluşçuluğa göre insan kendi değerlerini kendinin oluşturabilmekte ve geleceğini inşa edebilmektedir. Varoluşçuluğun en temel ilkesi "varoluş, özden önce gelir" dir. Nurettin Topçu, Varoluşçu edebiyatı hakkın "varlıkta var olan şeyi araştırır ve onun hususiyeti içindeki zihnî denemesini yapar. Varoluşçu yazarlar eserlerinde, aşırı realist oldukları için gerçek dışı sandığımız durumlarla karşılaşırız. Gabriel Marcel'in tiyatroları ile Sartre'ın romanlarında, hiçbir eserde okuyamadığımız, fakat bizzat yaşadığımız veya yaşayabileceğimiz ruh hâllerinin tahlilini görürüz." sözlerini kaleme almıştır. Varoluşçuluk akımından etkilenmiş olan yazarlardan bazıları aşağıda listelenmiştir.
Edip Cansever’in etkilendiği isimler aşağıda listelenmiştir.
Edip Cansever, tüm iyi şairler gibi hem yaşadığı dönemde hem de vefatından sonra birçok edebiyatçıyı etkilemiş bir yazardır.
Edip Cansever, İkinci Yeni şiir anlayışının özgün örneklerini vermesi, kendine ait bir şiir evreni kurması ve şiirinde işlediği konuları ele alış biçimiyle Türk şiirinde önemli bir yere sahip olmuştur.
Edip Cansever’in eserleri birçok dergide yayımlanmıştır. Edip Cansever’in eserlerinin yayımlandığı yerlerden bazılarının isimleri aşağıda listelenmiştir.
Edip Cansever, Yüksek Ticaret Mektebi’nde okuduğu dönemde okulu bırakarak babasının Kapalıçarşı’daki dükkânında çalışmaya başlamıştır. Dükkânı 1954 yılındaki Kapalıçarşı yangınında yanınca da Jak Salhoşvili ile ortak olmuş ve asma katlı bir başka dükkâna geçmiş, antikacı işletmeye başlamıştır. Bu dükkânda alım satım işlerini ortağı Jak Salhoşvili üstlenmiştir. Edip Cansever, daha çok asma katta okuyup şiir yazmıştır. Burada geçirdiği otuz yılda toplam dokuz şiir kitabı yazmıştır. Edip Cansever, Kapalıçarşı'yı “koskoca labirent” olarak tanımlamıştır. Bu antikacı dükkânını 1975’te satan Edip Cansever, emeklilik hayatı yaşamaya başlamış, Bodrum'a yerleşmiştir.
Edip Cansever, Türkiye İşçi Partisi'ne üye olmuştur. 1964 yılında ise üyesi olduğu Türkiye İşçi Partisi’nden güncel politikadan anlamamaları nedeniyle ayrılmıştır. Marksizm hakkında birçok kitap okumuş, politik duruşunu eserlerinde yansıtmaktan kaçınmamıştır.
Edip Cansever’in hayatını konu alan ve anlatan birçok belgesel ve program bulunmaktadır. Edip Cansever’in hayatını anlatan bu belgesel ve programlara internet üzerinden ulaşmak mümkündür. İnternet üzerinden ulaşılabilecek bazı belgesel ve programlar aşağıda listelenmiştir.
Edip Cansever’in 20 adet sözü aşağıda listelenmiştir.
Edip Cansever’in aldığı ödüller aşağıda listelenmiştir.
Edip Cansever, hem baba hem de anne tarafında Çankırılıdır. Anne ve babası Çankırı’nın Atkaracalar köyünde doğmuştur.
Edip Cansever’in babası Fazlı Bey’dir. Fazlı Bey, İkinci Dünya Savaşı'nda havacı çavuş olarak İstanbul'a tayin edilmiş, daha sonra da İstanbul’da kalarak Kapalıçarşı’da antika dükkânı açmış bir tüccardır. 3'ü kız 1'i erkek toplam 4 çocuğu vardır. Hakkında detaylı bilgi bulunmamaktadır.
Edip Cansever’in çocukluğuna dair ilk anıları Ahmet Hamdi Tanpınar’la komşu oldukları Saraçhanebaşı’ndaki evde geçmektedir. Şair çocukluğunda kira ile bisiklete binmiş, erik hırsızlığı yapmış ve yağmurlu havalarda sinemanın güzelliğini keşfetmiştir. Edip Cansever, İkinci Dünya Savaşı’nın ilk yıllarında ailesinin Fatih’te bir apartman dairesine taşınmasıyla birlikte doğanın içinde bir çocukluk yaşamıştır. Taşındıkları semtte geniş bostan ve tarlalar vardır. Buradaki en büyük tutkusu da mahalle arkadaşlarıyla birlikte Yenikapı sahilinden denize girmek olmuştur.
Edip Cansever, hassas ve duygulu bir çocuktur. Onun bu durumunu ablası Edibe Aykaç “Edip çok hassas bir insandı, ufacık bir sözle kırılırdı. Biz dört kardeşiz. Diğer kardeşlerimiz kız olmasına rağmen, küçükken ben en çok Edip’le anlaşırdım. Bütün oyunlarımızı birlikte oynardık. Unutamadığım bir anısı vardır. İlkokul beşte veya orta birdeydi. Annem Bursa’ya gitmişti. Annemi çok özlemiş, onun için bir şiir yazmış, bana okudu. Bir çocuk dergisine yollamış, orada çıktı. Biz çok sevindik, hopladık, zıpladık filan. Ah kardeşim şair olmuş diye ben ona sarılmıştım. Yıllar sonra gerçekten değerli bir şair olunca, zaman zaman boynuma atardı elini, sen bana böyle söylemiştin abla diye.” sözleri ile anlatmıştır.
Edip Cansever eğitim hayatına 56. İlkokul’da başlamıştır. Ardından Gelenbevi Ortaokulu’nda devam etmiş, burada bir yıl okuduktan sonra Kumkapı Ortaokulu’na gitmiştir. Liseyi İstanbul Erkek Lisesi’nde okumuş ve buradan mezun olmuştur. Şiire olan merakı çocukluk yaşlarında başlayan Edip Cansever'in bu tutkusu lise yıllarında iyice artmıştır. Lisenin ardından Yüksek Ticaret Mektebi’ne kaydolsa da buradan mezun olamamış, okulu bırakarak çalışmaya başlamıştır.
Edip Cansever, İkinci Yeni’nin öncü şairlerinden biridir ve hayatını şiir türünde eser vermeye adamış bir yazardır. Şiirlerinde "yığınların iç dünyasını" yansıtmaya çalışmıştır. Bireyi bulunduğu toplumdan ayırmadan, toplumun içinde değerlendiren ve şiirlerinde de bu şekilde yansıtan Edip Cansever, şiirinde en çok hikâye ve tiyatro türlerinden yararlanmıştır. Edip Cansever, şiirlerinde yaşama sevinci, bunalım, toplumsal dengesizlik ve umutsuzluk gibi konuları işlemiş, şiiri bir dil meselesi olarak görmüştür. Şiire dair fikirlerini belirtmekten çekinmeyen Edip Cansever, bu yönü ile de Türk şiirinin poetikasında önemli bir yere sahiptir.
Edip Cansever 12 Nisan 1947 tarihinde henüz on dokuz yaşında bir gençken Mefharet Hanım ile evlenmiştir. Edip Cansever eşine ve çocuklarına bağlı bir adamdır.
Edip Cansever'in Mefharet Hanım ile olan evliliğinden biri kız biri erkek iki çocuğu olmuştur. Çocuklarının isimleri aşağıda listelenmiştir.
Edip Cansever, 28 Mayıs 1986 yılında geçirdiği beyin kanamasının ardından vefat ettiğinde 57 yaşındadır.
Edip Cansever’in mezarı İstanbul’da Aşiyan Mezarlığı’ndadır.
Edip Cansever hakkındaki kitaplardan bazıları aşağıda listelenmiştir.