13 Ekim 1907 tarihinde 3. Ordu'ya tayin edilen Mustafa Kemal Atatürk, tüm görevlerinde olduğu gibi bu görevinde de birçok başarı göstermiştir. Çevresindekilerin sevgi ve saygısını kazanmıştır. Türk milletinin kendine güvenini kazandıran, içinde bulunduğu zayıf durumdan çıkararak bir bakıma küllerinden tekrar dirilmesini sağlayan Mustafa Kemal, sadece Türk milleti değil tüm dünya tarafından saygı duyulan bir liderdir. Onu eşsiz kılan, askeri dehasına ilişkin değerlendirmelerin yanı sıra girdiği tüm savaşları kazanmasıdır. Her ne kadar “Girdiği tüm savaşları kazanması” cümlesi altında “tesadüfi” başarılar olasılığını taşıyor olsa da onun zaferleri benzersiz ilkeleri ve muharebelerdeki eşsiz stratejilerinde gizlidir.
Mustafa Kemal Atatürk askeri vizyon ve dehasıyla Türk tarihinin makus talihi yönünü 180 derece tersine çevirmiştir. Alman profesör Gotthard Jaeschke, Atatürk’ü "Doğuştan Asker", "Yaradılıştan Komutan" olarak nitelendirir. Cesaret, hareketleri sezebilme yeteneği, sabır, kararlılık ve gerçekçilik gibi üstün niteliklere sahip olan Atatürk, özellikle Çanakkale Muharebelerindeki başarılarıyla bu dehasını kanıtlamıştır. Sakarya Meydan Muharebesi gibi önemli dönüm noktalarında verdiği cesur kararlar ve başarılı stratejileri onun askeri dehasını gözler önüne serer. Bununla birlikte Türk Tarih Kurumu Basımevi tarafından yayımlanan “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri” kitabının 2. cildinde Mustafa Kemal’in kaleminden dökülen şu kelimeleri görmek mümkündür: “...Savaş, zaruri ve hayati olmalıdır... Milleti savaşa götürünce, vicdanımda acı duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı ölmeyeceğiz diye savaşa girebiliriz- Lâkin millet hayatı tehlikeye uğramadıkça, savaş bir cinayettir.” Bununla birlikte Mustafa Kemal ulusunu bağımsızlığa kavuşturduktan sonra “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözleriyle siyasal tutkusunu belirginleştirmiştir.
Atatürk, ulusunun güçlü olması gerektiğine inanan hem savaş hem de barış adamıdır. Bu özellikleriyle Türk ve dünya tarihine damgasını vurmuş büyük bir liderdir. Askeri kariyerindeki önemli dönüm noktalarından biri olan 3. Ordu’ya tayin dönemi onun yeteneklerini sergilemesine ve Türk milletinin kaderini etkileyecek kararlar almasına olanak sağlamıştır. Dolayısıyla bu tayin onun kariyerindeki önemli kilometre taşlarından biridir ve Türk tarihinin akışını değiştiren olayların da zeminidir.
Mustafa Kemal Atatürk, 13 Ekim 1907’de kolağası rütbesiyle 3. Ordu karargâhına atanmış ve bu görevine 1911 yılına dek devam etmiştir. Görevi esnasında ordu içinde farklı zamanlarda çeşitli görevlendirmeler de yapılmıştır. Bu yer değişikliklerinden ilki 13 Ocak 1909’da Selanik’teki II. Redif Tümeni’ne olmuş, M. Kemal aynı yılın 5 Kasım’ında tekrar Üçüncü Ordu’ya dönmüştür. 6 Eylül 1910 tarihinde Selanik’teki Üçüncü Ordu Subay Talimgâhı’na gönderilmiş ve aynı yılın 1 Kasım’ında tekrar 3 orduya dönmüştür.
Mustafa Kemal 15 Ocak 1911 tarihinde ise 3 Ordu Karargâhı’ndaki görevinden alınmış ve kısa bir süre 5. Ordu Karargâhı’nda, daha sonra tekrar Selânik’te bulunan 38. Piyade Alayı’nda görevlendirilmiştir.
Bu karargâhın merkezi Manastır’da idi. Mustafa Kemal karargâhın Selanik’teki şubesinde çalışmak üzere bu bölgede görevlendirilmiştir. Kolağası Mustafa Selanik 3 üncü Orduya atandığı sırada Balkanlar’da ayrılıkçı fikirler güçlenmekte, yurtsever aydınlar siyasi bir örgüt çatısı altında ciddi bir güç oluşturmaktadır. Yurtsever aydınlar 1906 yılında Osmanlı Hürriyet Cemiyeti adıyla bir örgütsel yapılanma kurmuş ve daha sonra Paris’teki Jön Türkler ile iletişime geçerek İttihat ve Terakki Cemiyeti adı altında birleşmişlerdir. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının kurmuş olduğu Vatan ve Hürriyet Cemiyeti de kısa sürede İttihat ve Terakki Cemiyeti ile kaynaşarak 27 Eylül 1907’de bu büyük oluşuma dâhil olmuştur.
Manastır, Makedonya’nın birincil askeri merkezidir. Bunun en önemli nedeni stratejik öneme sahip olmasıdır. Bölge Arnavutluk, Yunanistan, Sırbistan ve Bulgaristan ile çevrilidir. Mustafa Kemal, Selanik Askeri Rüştiyesi’ni bitirdikten sonra 1896 yılında bu bölgeye gelmiş ve Askeri İdadi’ye kaydolmuştur. Atatürk’ün siyasi, askeri ve kültürel kişilik özelliklerinin oluşumu bu coğrafyalarda yeşermiştir. Osmanlı’nın içinde bulunduğu zor duruma bu bölgede yaşadığı olaylarda yakından tanık olmuş ve ülke sorunlarına olan ilgisi böylelikle artmıştır. Mustafa Kemal’in lise yıllarından bildiği Manastır, 3. Orduya tayin döneminde de Balkanlar tarafında Osmanlı İmparatorluğu için stratejik önemini sürdürmektedir.
Makedonca “Bitola” olarak geçen Manastır isminin eski Slavca’daki “Obitel” kelimesinden geldiği ve zamanla Bitel, Bitola şeklini aldığı düşünülmektedir. Bölge 6. ve 7. yüzyıllarda yapılan kilise ve manastırlar sayesinde dini bir merkez konumuna evrildiği için adının “Manastır” olduğu da öne sürülür. Osmanlılar Balkan topraklarında ilk olarak Makedonya’yı fethetmiş ve I. Murat döneminde Manastır ele geçirilmiştir. Böylece bu bölgede yaklaşık 530 yıl sürece Osmanlı egemenliği başlamıştır. 16. yüzyıldan itibaren Orta ve Batı Anadolu ve ardından Balkanlar’a yayılan göçmenler ve aşiretler sayesinde bölgenin ekonomisi canlanmış ve Manastır zamanla bir ticaret merkezine dönüşmüştür. Şehir bir buçuk asır içinde Türk - Müslüman ülkesinin bir parçası olarak dönemin uç sancakları arasına girmiştir.
Manastır, 19. yüzyılda salgın hastalıklar ve yangınlar gibi çeşitli felaketlerle sarsılsa da, yüzyılın sonuna gelindiğinde Güney Balkanlar'ın önemli bir merkezi haline gelmiştir. Bu yükselişin bir göstergesi de birçok ülkenin diplomatik temsilcisini barındırması ve "konsoloslar şehri" olarak anılmasıdır. Tanzimat sonrası Makedonya bölgesini oluşturan üç vilayetten biri olan Manastır, Üçüncü Ordu'nun merkezi olmasıyla Osmanlı tarihinin son dönemi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna katkıda bulunan faaliyetlere ev sahipliği yapmıştır. Bu açıdan şehrin tarihi önemi oldukça fazladır. Manastır, Balkan Savaşları sonrası, Sırp Kuvvetlerince işgal edilmiştir. Kasım 1912 tarihinde gerçekleşen bu işgalden sonra bölgedeki Osmanlı hâkimiyeti sona ermiştir.
Manastır'ın siyasi ve politik önemi, dönemin tarihsel ve stratejik koşullarıyla şekillenmiştir. Bu bağlamda Balkanlar’daki güç dengeleri, toprak bütünlüğü ve diğer devletlerle ilişkilerde Manastır’ın Osmanlı Devleti açısından önemi büyüktür.
Atatürk Üçüncü Ordu’ya kolağası rütbesiyle tayin olmuştur. Bu rütbe günümüzdeki kıdemli yüzbaşı ile eşdeğerdir. Mustafa Kemal bu rütbeyi 20 Haziran 1907 tarihinde Şam’daki Ordunun Kurmay Başkanlığı görevine getirildiğinde almıştır. Kolağası Osmanlı ordusunda yüzbaşı ile binbaşı arasındaki rütbeye karşılık gelir. Yeniçeri Ocağı’nın 1826 yılında kaldırılmasından sonra İstanbul’da gündelikli ve aylıklı er ile subaylardan oluşan 12 bin mevcutlu Mansure Teşkilâtı kurulmuştur. Sekiz kısma ayrılan bu teşkilatta her tertip iki kol, her kol da 100 mevcutlu altı bölükten oluşturulmuştur. Altışar bölüklü sağ ve sol kolların komutanlarına kolağası ismi verilmiştir. Tertiplere binbaşılar komuta etmeye ve sekiz tertibe de bir baş binbaşı komutanlık yapmaya başlamıştır.
1842 tarihli hatt-ı hümayunda, Asakir-i Mansure ordusunda ilk düzenlemelerden farklı olarak “zaid” tabiri yer almaktadır. Bu terim ikişer üçer sağ kol ve birer nefer sol kolağasını ifade etmektedir. Tarihi dökümanlara göre bu dönemde bir düzenleme gerçekleştirilir. Bu düzenlemeyle mevcutlar sağ kolağasıyla aynı rütbe ve maaşlara getirilmiş, muvazzaf taburlara birer sol kolağası tayin edilir. İlga olunan sol kolağalarının açıkta kalmamaları için sırası geldikçe “mülazım” olmalarına karar verilir. Böylelikle kolağası rütbesi sağ ve sol olarak ikiye ayrılmak yerine tek rütbe haline getirilmiştir. 25 Haziran 1910 tarihinde ise bu rütbe kaldırılmıştır.
Mustafa Kemal 3 Ordu Komutanlığı’na kendi isteğiyle atanmıştır. Bu talebinin ardında ise bir dizi olay bulunmaktadır. Atatürk 1905 yılında Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni kurduktan hemen sonra Suriye’nin Beyrut, Yafa, Kudüs şehirlerine giderek buralarda da birer şube açmıştır. Bölgelerdeki vatansever askerler örgütün yayılmasında avantaj sağlamıştır. Bununla birlikte M. Kemal bu bölgelerden başlatılacak bir hareketin bir inkılâp için yetersiz olacağını anlamış ve diğer rejim muhalifleri gibi Makedonya’ya giderek örgütlenmeyi oradan geliştirmeyi tasarlamıştır. Oluşumun Selanik’ten hareketle hızla büyüyeceğini öngörerek Yafa’daki görevi esnasında gizlice Mısır’a ve oradan da Selanik’e geçmiştir. 1906 Nisan ayında Selanik’te arkadaşlarıyla bir araya gelerek Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin şubesini kurmuştur.
Mustafa Kemal Atatürk dört ay kadar Selanik’te kalarak çalışmalarını sürdürmüştür. Ancak bir süre sonra Mustafa Kemal’in Yafa’daki görevinin başında olmadığı ve Selanik’te bulunduğu haberi İstanbul’a ulaşmış ve tutuklanması için emir verilmiştir. Bu haberleri alarak Yafa’ya dönen Mustafa Kemal, Yafa’ya varır varmaz kaçışında yardımcı olan Komutan Ahmet tarafından Biruşşaba şehrine yollanmıştır. Komutan Ahmet, Mustafa Kemal hakkında açılan soruşturmaya yanıt olarak aylardır Akabe bölgesinde olduğunu bildirmiş ve durum Biruşşaba’daki komutan Lütfi Bey tarafından da doğrulanmıştır.
Tutuklanma kararı kaldırıldıktan sonra yeniden Yafa’ye ve oradan da topçu stajı için Şam’a dönen Mustafa Kemal buradaki görevi boyunca durumunu sarsacak açıklar verecek ve adını hatırlatabilecek her şeyden kaçınmıştır. Buradaki görevi boyunca gösterdiği başarılar sayesinde 25 Aralık 1906 tarihinde kendisine “Beşinci Rütbe’den Meçidî Nişanı” verilmiştir. O’nun çabaları komutanlarınca da takdir edilmiş ve stajından sonra kolağası rütbesine yükseltilerek 5. Ordu karargâhının kurmay başkanlığı ile görevlendirilmiştir. Şam’a tayininden iki buçuk yıl kadar sonra tekrar başvuruda bulunan Mustafa Kemal 3.Ordu’ya ataması 13 Ekim 1907’de gerçekleştirilmiştir. 22 Haziran 1908 tarihinde ise 3. Ordu'daki görevine ek olarak Üsküp-Selanik arasındaki demiryolu müfettişliği de Atatürk'e verilmiştir.
Ali Fuat Cebesoy, Mustafa Kemal ile ilgili anılarını kaleme aldığı “Sınıf Arkadaşım Atatürk” isimli kitabında tayinin hikâyesini Atatürk’ün kendinden dinleyerek nakleder: "Bir taraftan Şam'da Erkânı Harbiye Dairesi'nde vazifeme devam ederken, diğer taraftan da bir an önce Makedonya'ya geçmek çarelerini arıyordum. Haydar vasıtasiyle Müşir Hakkı Paşa'ya ricalarımı tekrarlıyordum. Beni daha başka destekleyen arkadaşlar da vardı. Atış talimnamesinin hazırlanmasında gayretlerimi takdir eden Ordu Talim ve Terbiye Heyeti Reisi Miralay Şeref Bey de bunlar arasında idi. O sıralarda Hakkı Paşa'nın Akabe meselesi yüzünden Yıldız Sarayı ile arası açıldığı ve infisal edeceği şayiaları dolaşıyordu. Eğer Hakkı Paşa ayrılırsa, benim naklim suya düşmüş olacaktı. Teessürüm günden güne artıyordu. Nihayet Hakkı Paşa bir gün beni çağırdı ve sordu:
- Üçüncü Ordu'ya nakletmek istiyormuşsunuz, öyle mi?
- Tensip buyurulursa, evet paşa hazretleri.
Cevabını verdim. Müşir başka bir şey sormadı, fakat hal ve tavrından muvafakat ettiğini anlamıştım. Ertesi günü erken saatlerde beni bulan Haydar, tekmil haberini verdi:
- Bir aksilik çıkmazsa, bu iş tamam.
Allaha şükürler olsun, bir aksilik çıkmadı."
Mustafa Kemal Atatürk Üçüncü Ordu’ya tayininde birçok sorumlulukla görevlendirilmiştir. Bununla birlikte birçok askeri manevraya misafir olarak da katılımda bulunmuştur. Bu görevleri kronolojik sırayla aşağıda bulabilirsiniz:
Atatürk 3. Ordu’da görev yaparken gerçekleşen askeri harekâtları şöyle sıralamak mümkündür:
Atatürk 3. Ordu Karargâhı’ndaki görevinden 15 Ocak 1911 tarihinde alınmıştır. Kısa bir süreliğine 5. Ordu Karargâhı’nda daha sonra yine Selanik’teki 38. Piyade Alayı’nda görevlendirilmiştir. Bu görevlendirmedeki ana amaç kendisine kıta hizmeti gördürerek onu başarısızlığa ve yılgınlığa sürüklemektir. Bu yılgınlığın M. Kemal’in şevk ve hevesini bir nebze kıracağı düşünülmüştür. Ancak O bu yeni görevlerinde de başarılar göstermiş ve önceki görevlerinde olduğu gibi burada da arkadaşları ve kumandanlarıyla sevgi ve saygı dolu iletişim kurmuştur. Bu güçlü iletişim ve ondaki lider yapı, Selanik garnizonundaki subayların ona doğru çekilmesini sağlamıştır. Bu durum 3. Ordu Müfettişliği tarafından hoş karşılanmamıştır. Bu nedenle 27 Eylül 1911 tarihinde İstanbul’a, Genelkurmay Başkanlığında bir göreve tayin edilir. Mustafa Kemal bu atama üzerine İstanbul’da göreve başladıysa da İtalyanların Trablusgarp’ı işgali neticesinde 15 Ekim 1911’de bu bölgede görev almak üzere İstanbul’dan ayrılmıştır.
Atatürk’ün 3. Orduda görev aldığı süreyle ilgili yazılmış kitapları aşağıdaki listede bulabilirsiniz: