Tükendi
Gelince Haber VerHüzün, yürek ateşinde erimiş, buhar olmuş dolaşıyor her yeri. Ağaçların dalları arasından süzülüyor, eski kiremitlere çarpıyor, tuğlalara, duvarların çatlaklarından sızarak kendisine yer buluyor. Sıvası düşmüş evin cephelerine sıva olmuş hüzün, üzerine badana tutmuyor.
Ölüm çok yüksekte sanıp yükseklik korkusu geliştiriyordum,
meğer kalp hizasındaymış.
Artık iki de bir penceresinden baksam,
içeriyi görebilirim sanıyorum...
Her veda zor olsa da en zoru anneye edilen vedadır, belki de annenin vedasız gidişi… Ölüm bir evin kapısından girdiği vakit hüzün hissedilen tek duygu olur, artık her şeyin rengi ona boyanmıştır. Bu kitapta anlatılan hikâyede anne hasreti, ölümün söylettiği keşkeler, zamanında yapılması gerekenlerin hissettirdiği iyikiler anlatılıyor. Aynı zamanda geçmişten günümüze değişen değerlere ve aile/toplum ortamlarının azalan samimiyet ve kalabalığına da değiniliyor. Yazarın kendine özgü üslubunun akıcılığı ve samimiyeti ile okurken hem empati duygusuyla hem de aktarılan duyguları hissederek sürükleniyoruz. Acıyı yaşamayı ancak onun içinde boğulmamayı da ifade ediyor yazar; çünkü kitapta da söylendiği gibi hüznü veren onun sabrını da muhakkak veriyor, insan böylece ayağa kalkabiliyor acıların ardından…
“Nasıl sevilir, öğrenmeli mi?
Sevgi öğrenilir mi?
Toprak sulansın dualarla sevdalarla...
Suskunluklardan çiçekler açsın...
Bir anne ektim toprağa; bir kadın, bir ihtiyar, bir muhtaç, bir sevdalı ve bir yalnız…”