Tükendi
Gelince Haber Ver"Anlayamadın. Anlayamazsın tabi işine gelmiyor çünkü, kabahat bende, dün bir, bugün iki tanımadığın birisine koşunca işte böyle olur. Haydi lütfen kalkın gidelim. Daha fazla yanınızda tek kalmak istemiyorum"
"Allah Allah ne olud, ne dedim anlayamadım"
"Geliyor musun, gelmiyor musun ben gidiyorum"
"Tamam geliyorum. Ne yaptım bu kadar sizi sinirlendirmiş oldum. Lütfen nedenini söyleyin bende anlayayım"
"Nedenini bilmiyor gibi konuşma"
"Tamam konuşmuyorum. Çünkü nedenini bilmiyorum" tam bunları Derviş söylemişti ki Mine hızlı bir dönüş yapıp, Dervişe koşarak dudaklarına bir öpücük kondurdu. Öpücükten sonra beni sev der demez o az önce kavga eden, umursamazlık içinde, görürler telaşına düşmeden ağaç kovuklarında bir yerde, birbirini bitirircesine sevişmeye başladılar. Çılgınlık mıydı, intikammıydı, sınamamıydı, başka bir şey miydi, tıprakla, bitkiyle buluşan, buluştukça buluşanın tahrikiyle, daha da tahrikleşen tenin heyecan coşkusuyla bir daha bir daha bir birine ait oldular, ait olmanın verdiği hazla sarsıla sarsıla gülerek yapılanın anlamlı değil, anlamsızlığına gülmüş gibi zincirlerinde boşalan kahkahayla ilk toprak tanrıçanın günümüzdeki aşk tohumun tutması, bereket bulmasını isteyen gibiydiler. Yapılanın izahı olmaz, olmazın mantıksızlığına gülüyorlardı. Mantıksız görünen acaba mantıklı mıydı!!!
"Derviş beni bırakmı"
"Niçin bırakmayım, yanındayım ya"
"Yarın gidiyorsun ama"
"Sen gelirsin"
"Nasıl geleyim ki"
"Daha önce nasıl gelmişsin, öyle gel"
"Gelirim değil mi"
"İstersen niçin gelmeyesin"....