Tükendi
Gelince Haber Verİtiraf belki de insanın en rahat kendi içinde konuşabileceği bir şeydir. Ama değil, bunun bir anlamı yoktur. “Yanlıştı yaptıklarım”, “Ben bu değilim, bu olamam kesin!”, “Hey! Bu gidiş nereye?”, “Bir dur soluklan, lâ havle de!” gibi uyarıcı serlevhalarla kendi kendimize konuşmanın kime ne zararı var? Haklıyız belki ama değil. Aksine başkalarını da beraberce sürükleyip batırdığımız şeyler var. Bizim yanlışımız, bizim günahımız bizimle kalmıyor ki. Attığımız adımlar toprağı kirletiyor, hayatı kirletiyor, zamanı berbat ediyor. Bir bizle olup bitseydi, ne güzel olurdu, oturur uygun bir vasatta günah çıkarır, sonra gerisin geri yeniden başlardık aynı çizgide yolda savrulmaya.
Hayır değil. Kimin yanında ayarların tarumar olduysa tam da onun yanında şimdi kendini onarmanın bir yolunu bulacaksın. Baktın ki araya kul hakkı girmiş, hak hukuk almış başını gidiyor, öyle yağma yok; itiraf, bütün bu seri cinayetleri işlediğin tabancayı buluncaya kadar bir iddiadan öteye gitmeyecek. Bulacaksın o silahı, olay yeri inceleme heyetinin önünde sanık adayının adaylıktan kurtuluşu gibi sen de kalkıp bir bir yüzleşeceksin etrafındakilerle. Eşyayla, insanla, erkekle, kadınla, havayla, suyla ve dahi toprakla. Kolay değil yüzleşmek, kolay değil pişmanlık. Tövbe işte o saatte devreye girer, başın belaya girdiğinde akla gelen şey zaten pişmanlıktan yararlanmak.