Tükendi
Gelince Haber VerHâtırât dinlemek ve yazmak dev bir ekranda büyük bir tarihe şahit olmak gibidir. Bazen hüzün bazen coşkudur hâtırât. Bazen gürül gürül bazen de zayıf ve sessiz akan nihayet bir denize, ya da çöle karışıp da kaybolan bir nehir gibidir. İnsan gibi nehir de fânidir. Kaybolduğunda gözlerde silueti, kulaklarda ise sedası kalır.
Hâtırât yazmak zordur. Zira binlerce hadise arasında bir ayıklama yapmak, tercihte bulunmak, karanlık noktalara ışık tutmaktır. Anı yaşarken aldığınız bir not yıllar sonra gelenler için bir rehber ya da büyük bir keşif olabilir. Hatıralar irşad eder, yeni nesillere yol açar.
***
Hâtırât gelecek zamanlara maziden arz edilen belgeler hükmündedir. Hakikate şahit, masala tekziptir. Yalan söyleyen tarihe, reddiyedir.
Hatıralar, eşya ve hadiseyi anlama noktasında okurlara farklı bakış açıları verir. Bilinenden bilinmeyene, söylenenden gizlenene, görünenden görünmeyene kapı açar. Okur, hatıralar iklimine girince bir hendeğe düşercesine hakikatin kucağına düşer.
***
İnsanlar bir köyde ya da kentte doğarlar. Sonra köyüyle, kentiyle öyle iç içe olurlar ki, dağları vadileri, sokakları ve meydanları ile köy/onların zihninde doğar. Nereye gider, nerede yaşar, ne kadar terakki ederlerse etsinler doğdukları, havasını soludukları köyün, kasabanın ya da şehrin ufkundan kopamazlar. Mazinin elemi gider, hazzı kalır, ızdırabı biter, hasreti artar. Bu yüzden “Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer.” der insan.
***
Hâtırâtta bir hocanın hayatını, o hayatı kuşatan maddi ve manevi saikleri ve din-devlet ilişkileri zaviyesinden Türkiye Tarihi’ni bulacak; Mektep sıralarından günümüze bize tarih diye anlatılan pek çok mevzunun esasında masal olduğunu anlayacaksınız.
Bahane üretmeden, mazeret cümleleri kurmadan “Bu şartlarda talebe okumaz.” demeden yüzlerce hafız yetiştiren Kâmil Şenocak hocamızın hatıraları çerçevesinde uzun soluklu bir yakın tarih okumasına buyurunuz.