Tükendi
Gelince Haber VerNe Nâzım Hikmet, doğrudan bir ideolojinin timsalidir ne de Necip Fazıl doğrudan siyasal bir bildirinin kahramanıdır. Nâzım Hikmet bir şeyhtir ne de Necip Fazıl bir evliyadır. İkisi de şairdir. İkisinin de inişleri çıkışları, türlü zaafları vardır. İkisi de tam inanmış, tam adanmıştır. İkisi de her şeyden önce, sanatlarıyla değerlendirilmeyi hak edecek denli büyük sanatçıdır. Her büyük şair gibi Nâzım Hikmet de Necip Fazıl da bir denizdir. Sığ tarafları da vardır, derin tarafları da...
Bu çalışmada, büyük şairlere özgü ortak bir kader olan ‘Efsanenin yalnızlığı’ sorgulandı, köprüler kurmak varken duvarlar örmenin anlamsızlığı üzerinde duruldu. Sıradan bir insan bile tek kelimeyle, tek mektupla, tek tutumla izah edilemezken Nâzım Hikmet, Necip Fazıl gibi sıra dışı şairleri tek kelimeye, tek mektuba, tek tutuma indirgemenin her şeyden önce bir insaf sorunu olduğu vurgulandı.
Kimseyi; çektiği acılar, gördüğü işkenceler, yaşadığı travmalar, hapisler, sürgünler, yokluklar şair yapmaz ancak şairin dünyasını anlamaya çalışırken, gerçeği ararken çıkılan zorlu yolculuklarda uğranılan konaklar, geçirilen değişimler ve en önemlisi, iktidar fikriyle uzlaşmama inadı bir şaire çok şeyler katabilir.’ Böyle bir gerekçenin izinden gidilen bu çalışmada şiirin serüveniyle şairin hayatı kaçınılmaz olarak yan yana ele alındı.
-Duvarlar örmek yerine, köprüler kurmak isteyenlerin kesiştiği bir nokta…
-‘Efsanelerin Yalnızlığı’na yaklaşma çabasında bir adım…
- Sormaktan, sevmekten, bilmekten, anlamaktan korkmayanlar için bir başlangıç…
-‘Soru sormayan her zaman yeniktir!’ diyenlere verilen bir söz hakkı…
-‘İmkânsızlığın estetiği’nde, tarihi şiir; şiiri hayat, bu hayattan herkese yetecek kadar ‘sevgi, dostluk, barış ve hatta onurlu bir kavga’ yaratanlara bir vefa…
-‘Vatan semtinin kuytu ormanlarında, şiir-fikir yağmurlarını Türkçeye yağdırdıkları’ için şükrettiğimiz, şiir-fikir sağanağında bizleri ıslatanların anısına bir saygı…