Bir kadının yüreğindeki o hiç sönmeyen umut ışığının yürek burkan hikâyesi…
İngiliz asıllı bir annenin çocukları olan henüz on beş yaşındaki Zana ile kız kardeşi Nadia, herkes gibi hayalleri olan iki genç kızdır. Birmingham’daki son derece modern ve özgür hayatlarının, onları günün birinde umut ettikleri o parlak geleceğe kavuşturacağından da emindirler. Ne var ki Yemenli bir esnaf olan babaları onlarla aynı fikirde değildir. Bulundukları ecnebi topraklarında kızlarının ahlaklı ve iffetli kadınlar olmayı asla öğrenemeyecekleri düşüncesiyle Zana ile Nadia’yı karşısına alıp onlara, ata topraklarını ziyarete gitmelerini teklif eder. Kızlar babalarının bu teklifini hemen kabul ederler çünkü kendilerine anlatılan her şeye inanmışlardır. Yemen’in egzotik kumsallarında birbirinden güzel maceralar yaşayacakları bir tatil geçirmeyi planlıyorlardır. Öte yandan Yemen topraklarına ayak bastıktan çok kısa süre sonra kandırıldıklarını anlarlar. Babaları tarafından oğullarıyla evlendirilmek üzere iki Yemenli aileye para karşılığı satılmışlardır.
Orta Çağ kanunları ile yönetilen, modern hayattan fersah fersah uzak bir dağ köyünde, daha önce hiç görmedikleri adamların eşleri olarak yaşamaya zorlanan Zana ve Nadia, başlarına ne gelirse gelsin günün birinde bu cehennemden kurtulacakları umuduna tutunmaya devam ederler. Özellikle de Zana, baskıya, zulme ve erkeklerin ağızlarından çıkan her sözün âdeta yasa kabul edildiği bir düzene tüm varlığı ile başkaldırır. Peki, her şeye rağmen hayatta kalmayı başaran bu iki kız kardeş, evlerine, İngiltere’deki yaşamlarına ve en önemlisi biricik annelerine yeniden kavuşabilecek midir?
Yayımlandığı ilk günden itibaren dünya çapında ses getiren ve okuyan herkesi derinden etkileyen Annemi Bir Kez Daha Görebilsem, birbirinden farklı kadın portreleri eşliğinde toplumları oluşturan değerlere de ışık tutuyor.