Tükendi
Gelince Haber Ver1984, oldukça genelleştirici ve basitleştirici, her şeyi olduğu gibi edebiyat ve yazını da hızlıca tüketen ‘trendy’lik cereyanında, bir okuma lezzeti ya da yeni bir bakış açısı kazandırma işlevleri açısından okunmayı hak eden bir kitap. Eser daha çok mevcut gündelik sosyal ve siyasal dinamikleri analiz etme iddiasında. Dolayısıyla ortada bir kehanet yok. Tabiri caizse, perşembenin gelişi zaten çarşambadan belli. 1984 çarşambayı iyi analiz ediyor ve perşembeyi de kısmen bu analiz üzerinden tahmin ediyor. Eserde İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan sosyal ve siyasal dinamiklerin içerde ve dışarda bir düzen oluşturma ve sürdürme adına nasıl bir rejim dayattığının resmini görürüz. Orwell, bir sosyalisttir; dolayısıyla Orwell’in kapitalizmi eleştirmemesini beklemek imkansızdır. Aslında 1984 bir sosyalizm ya da kapitalizm eleştirisi değildir, komünist ve liberal Batı dünyasının (yerel ve uluslararası) düzenler kurma adına zımnen üzerinde mutabık kaldığı baskıcılığına dikkat çekme niyetindedir. Orwell’in 1984’teki en büyük başarısı dönemin devlet-toplum örgütlenmesi, bilhassa da devletler arası ilişkilerin dinamiklerini herkesin anlayabileceği bir biçimde izah etmesi. Bu değerlendirmeyi yaparken Orwell’in yeni yeni beliren bu dinamikleri, henüz taptaze iken gözlemlemiş olduğunu hatırlamakta fayda var. Yani olan bitenin üzerinden 30-40 yıl geçtikten sonra gevrek bir akademik iştiha ve kibirle ahkam kesmiyor. Uluslararası İlişkiler disiplini açısından 1984, bu yönüyle çarpıcı ve değerli tespitler içeriyor.