Tükendi
Gelince Haber VerYıllar önce köşe yazılarımı ve kitaplarımı okuyan, konuşmalarımı izleyen bir öğretmenin *Neden bir Atatürk kitabı yazmadınız? Yazmalısınız...* önerisine, içtenlikle *Çok isterim* demiştim. O gün ağzımdan küçük bir fısıltıyla çıkan bu sözü bugün sesli sedalı hayata geçirmenin ve bir kitapla mühürlemenin gururu içindeyim. Bu kitapla 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı’yla çocukluk günlerimi; 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’yla öğrencilik ve gençlik yıllarımı; 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’yla Cumhuriyet değerlerine bağlılığımı *coşkuya, mutluluğa, gurura* dönüştüren Büyük Atatürk’e, O’nun mayaladığı sağlam Cumhuriyet hamurunda yoğrulmuş biri olarak borcumu ödemek istedim. Bu kitapla okudukça anladığım, anladıkça anlatmaya çalıştığım ve asla bitiremediğim *57 ciltlik dev eserin* büyük kahramanına şükranlarımı sunmak istedim. Özetle; bu kitap her konuda yol gösteren, ufuk açan, derde deva olan Atatürk’e duyduğum gönül borcumun, vefa borcumun ifadesidir. Eğitimin eğitim olduğu dönemde adı Atatürk olan üniversiteyi dereceyle bitirdim! Adı Atatürk olan öğretiye bir ömür verdim, hâlâ bitiremedim. Göz açıp *Atatürk* demişim. Gözümü açıp Cumhuriyet’i öğrenmişim. Tüm bu gerekçelerle, kahramanından ötürü mert ve yüce, içeriğinden ötürü sert ve zorlu bir konuyu seçmek kolay olmadı kuşkusuz! Başardım mı bilmiyorum ama denedim. Başarılı olursam yeniden bir üniversite bitirmiş olacağım, hem de dereceyle…