"El Turco" lakaplı devlet başkanlarının bile olduğu Latin Amerika’ya Osmanlı’nın son dönemlerinde hayli göç olduğu bilinir. Ancak bu ailelerin hikâyesinin anlatıldığı kitaplar pek yoktur. Geçen yüzyılın başlarında İzmir’den Brezilya’ya göç eden bir Yahudi ailesinin torunu olan Tatiana Salem Levy işte böyle bir aile hikâyesi anlatıyor İzmir’in Anahtarı’nda. İzmir’deki evinin anahtarını torununa veren dedesi, ondan bu evi ve akrabalarını bulmasını isteyecek ve yazar da önce İstanbul’a, ardından İzmir’e gelerek ailesinin izini sürecektir."Sürgünde doğmuşum; yüzyıllarca önce Yahudi oldukları için ailemin sürülmüş olduğu Portekiz’de; komünist oldukları için Brezilya’dan sürülmüş olan annemin ve babamın sığındıkları Portekiz’de. Dönüp durmuşuz, bir tur daha yapmışız: Portekiz’den Türkiye’ye, Türkiye’den Portekiz’e, Portekiz’den Brezilya’ya, sonra bir kez daha Brezilya’dan Portekiz’e. Bu denli uzun yolu kat etmeye bizi zorlamasalardı, daha az zahmetli, daha az hüzünlü olmaz mıydı? Bir yerden, yine aynı yere dönmek için niçin ayrılmak zorunda bırakılmıştık? "Sürgünde doğmuşum; işte bunun için böyleyim; vatansız, adsız. Bunun için sertim. Huysuzum, kabayım. Kendimden uzakta, ülkemin dışında doğmuşum... ama kısaca kimim ben? Hangisi benim ülkem?""İzmir’in Anahtarı, Portekizli eleştirmenlerce Brezilya edebiyatını yenileyen metinlerden biri olarak övülüyor."-Antonio Gonçales Filho, A Gazeta, Sao Paulo-